• DOLAR 32.383
  • EURO 35.107
  • ALTIN 2326.38
  • ...

Sahabe Peygamber Efendimiz'in (S.A.V) eğitim ve terbiyesinden geçmiş İslâmı ilk ağızdan öğrenmiş ve en güzel şekilde yaşayabilmiş ilk nesil Müslüman topluluğudur. Allah Teâla Kur'ân-ı Kerim'de bu nesilden razı olduğunu bir çok ayette açık bir şekilde ifade etmiştir.  Bu nesil İslâm ümmetinin en hayırlı nesli, bu neslin yaşadığı asır da İslam'ın en mükemmel uygulandığı, yaşandığı asır ve Peygamber Efendimiz'in (S.A.V) buyurduğu gibi asırların en hayırlısıdır.

Sahabe nesli -özellikle cennetle müjdelenmiş on sahabe- günahtan en uzak olan insanlardır. Bununla beraber bu neslin hiçbir şekilde hata yapamayacağını, günah işleyemeceğini söyleyerek Peygamberlere atfedilen masumiyeti ve kutsallığı Sahabelere atfetmek -Ehl-i Sünnet anlayışına göre- doğru bir yaklaşım değildir. Zira -Ehl-i Sünnet anlayışına göre- Peygamberler dışında kimse mâsum (günahtan korunmuş) değildir. İnsan tabiatı ve fıtratı itibariyle günah işleyecek ve hata yapacak karakterde yaratılmış Peygamberler ise ancak insanlara örnek olmak için Allah tarafından günahtan korunmuşlardır.  Buna karşılık sahabeleri gereğinden fazla eleştirip yaptıklarını eleştirmek yerine şahıslarına hakeret ederek sahabelere karşı hüsnü zannı bir kenara bırakıp sahabe düşmanlığı yapmak ta sahabe konusunda bir önceki yaklaşımdan daha yanlış bir yaklaşımdır.   

Sahabe konusunda doğru yaklaşım ise özetle şöyledir; Sahabe nesil olarak en hayırlı nesil ve günahtan en uzak nesil olmakla beraber bir insan olarak onlar da hata yapabilmişlerdir. Peygamber Efendimiz'in (S.A.V) hayatında günah işlediği için kendilerine ceza ve had uygulanan sahabeler vardır. Ayrıca bütün sahabeler aynı derece ve mertebede değildir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Sizden fetih (Mekke'nin fethin)den önce malını harcayıp savaşanlarla, fetihten sonra harcayıp savaşanlar bir değildir; öncekilerin derecesi bunlardan daha büyüktür. (Ama) Allah, hepsine de en güzelini (en yüksek dereceleri) va'detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan haberlidir." (Hadid/10). Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir çok hadisinde özel bazı sahabelerle ilgili özel övgülerde bulunmuştur. Mesela "Sizin en merhametliniz Ebu bekir, düşmana karşı en şiddetliniz Ömer, En hayalınız Osman, Hükmü ve yargıyı en iyi bileniniz Ali, Helal Haramı en iyi bileniniz Muaz B. Cebel, Kur'an okumayı kıraatı en iyi bileniniz Ubey B. Kab, Feraizi (miras paylaşımı) en iyi bileniniz Zeyd B. Sabittir" diye buyurmuştur. Başka bir hadiste "Bu ümmetin Emini (Güveniliri) Ebu Ubeyde B. Cerrahtır" demiştir.

 Bununla beraber sahabe hakkında yapılan değerlendirmelerde –diğer müslümanlara karşı olduğu gibi- hüsnü zannın esas alınması gerekir . Yaptıklarını elden geldiği kadarıyla iyiye yormak ve iyi niyetli olduklarını düşünmek gerekir. Ancak hata ve yanlış olduğu konusunda kesinlik olan durumları zorlayıp temize çıkarmak ta isabetli bir yaklaşım değildir. Sahabelerin yaptığı yanlışları dile getirirken amaç onların şahsına dönük olmamalı tarihimizi daha doğru bir şekilde anlayıp tarihi gerçekleri ortaya koyarak ibret ve ders almak amacıyla olmalıdır. Kesinlikle sahabelerin şahıslarına dönük hakerete gidilmemelidir. Zira bir Müslümanı kötülemek ve onun hakkında gereksiz yere konuşmak gıybet kapsamına girmekte ve haram sayılmaktadır.

Sonuç olarak sahabeler arasında geçen olayları, savaşları değerlendirirken niyet okuma yapmadan yapılan hataları olduğu gibi ortaya koyup bunlardan ibret ve ders almalıyız sahabelere karşı -her müslümana karşı olduğu gibi- hüsnü zannı elden bırakmamalı ve sahabeler hakkında yaptığımız eleştiriler kesinlikle şahsa hakerete ve sahabe düşmanlığına dönüşmemelidir. Zira sahabe düşmanlığı İslâmı bize ulaştıran ilk nesil hakkında güvenimizi sarsmakta ve onlardan gelen rivayetler konusunda şüpheler oluşturmaktadır. Bu şüpheler İslâmın temel ikinci kaynağı olan hadislerin doğruluğunu tartışma konusu yapmakta ve İslâmın bir çok ilkesine karşı tereddütler oluşturmaktadır. Dolaysıyla sahabe anlayışı doğru İslâm anlayışının en önemli göstergelerindendir. Doğru bir Sahabe anlayışının olmadığı bir İslâm eksik bir İslâm anlayışını oluşturacaktır. Böyle bir yaklaşımın da islami açıdan doğru olması mümkün değildir.