• DOLAR 32.461
  • EURO 34.847
  • ALTIN 2479.643
  • ...

Irak Kürdistan parlamentosu yeni başkan olarak Neçirvan Barzani’yi seçti. Yeni başkanın göreve başlaması için bir “yemin töreni” gerekiyordu.

Neçirvan Barzani’nin yemin törenine farklı ülkelerden çok sayıda devlet görevlisi ve siyasetçi katıldı.

Türkiye’den de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, törende bulunmak için Kürdistan’ın başkenti Hewlér’e (Erbil) gitti.

Yemin töreninde “Kürdistan şehitleri için saygı duruşu” yapıldı.

Haliyle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bu “saygı duruşuna” katılmış oldu.

Bu durum Türkiye’deki milliyetçi ve “muhalif” kesimlerin tepki göstermesine neden oldu.

Doğrusu “milliyetçi” kesimlerin tepkisini anlayabiliyoruz; ama kimi “muhalif” kesimlerin tutumunu son derece ilkesiz buluyoruz.

Muhaliflerin tepkilerine geleceğiz; ama önce başka birkaç konuya değinelim istiyoruz.

Eleştiride kullanılan dil “Sözde Kürdistan şehitleri için saygı duruşu” şeklindeydi.

Kin ve öfkenin gözleri kör ettiğini gösteren ifadeler…

Tamam, Türkiye’de “Resmi anlamda” bir Kürdistan yok; ama Irak sınırları içinde federatif bir yönetime sahip, Irak devletince ve uluslararası kurumlar nezdinde tanınan bir “Kürdistan” var.

Ne demek “sözde Kürdistan”…

Siz “Yok” dediğinizde, gözünüzü kapattığınızda var olan bir şey yok mu oluyor?

Gelelim “şehit” meselesine…

“Şehid” dini bir kavramdır ve “Allah yolunda cehd halinde iken ölen ya da öldürülen” kişiye denir.

“Kürdistan şehidi” gibi bir kavramın dini bir tarafı olamayacağı gibi “Demokrasi şehidi”, “Türkiye şehidi”, “PKK şehidi”nin de dini tarafı yoktur. Şehadet “kategorik” olarak belirlenmez, bireysel niyet ve iman ile alakalı bir durumdur.

Ama günümüz dünyasında “resmi statüsü” bulunan “resmi şehitler” vardır. Onların şehit olup olmadığına “resmi kurumlar” karar verir. Nitekim resmi bir ritüel olan “saygı duruşu”nun da dini bir tarafı yoktur.

Sadede gelirsek…

Resmi ziyaretlerde Avrupa ve Amerika’da onların “şehitleri” için saygı duruşunda bulunulması nedense milliyetçilerin ve bir kısım muhalifin zoruna gitmiyor. Üstelik bu ülkelerin birçoğuyla daha önceden savaşılmasına rağmen…

Bir örnek vereceğim.

25 Mart tarihi Yunanistan için önemli bir gündür ve bu günde kutlamalar yapılır. Bu günde Yunanistan, Osmanlı’dan kurtuluşunu kutlamaktadır. Yıllardır Yunanistan’ın Ankara Büyükelçiliğinde “Kutlama resepsiyonu” yapılmaktadır ve Türkiye genellikle bakan ya da başbakan yardımcısı düzeyinde temsil edilmektedir.

Türkiye’nin yakın tarihinde Yunanistan ile ilgili hiç de iyi olmayan olaylar yaşanmıştır.

“Denize dökme” metaforunun eğitimde ve edebiyatta uzun yıllardır kullanılması bir yana 50 yıldır devam eden Kıbrıs meselesi ve bu günlerde ortaya çıkan “Doğu Akdeniz gerilimi” sanırım birçok şeyi anlatıyor.

Irak Kürdistanı Türkiye ile hiç çatışmadı.

“Resmi” bir törendeki “Kürdistan şehidi” ifadesine duyulan öfkenin nedeni cahillik değilse keskin ve iflah olmaz bir faşizmdir.

İyi Parti ve ona yakın olan medyanın zihniyetini bildiğimiz için yadırgamıyoruz. Ama aynı kelimeler Milli Gazete’de çıktığında bunun ilkesel ve ahlaki bir duruş değil “iflah olmaz bir muhaliflik” olduğunu düşünüyoruz.

Hele bir de “Liberal sol” düşüncedeki medya organlarının bu haber üzerinden muhafazakar orta kesimde “kafa karışıklığı” oluşturma çabası mide bulandırıcı bir görüntü veriyor.

Duyarsız kalmanın bile bir yere kadar anlaşılabilir bir tarafı vardır; ama manipülasyon iğrenç bir şeydir.

Şu bir gerçektir.

“Sözde” diye başlayan manipüle amaçlı “bilgilendirmelerin” sonucunda ilke ve ahlak da “sözde” kalma noktasına gelmektedir.