• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

İnsan sosyal yaşamı boyunca birçok evreden geçer, tıpkı mevsimler gibi. Bazen yanar, bazen solar; bazen üşür, bazen de dal budak olur, çiçek açar, meyve verir. Bu anlamda her mevsimin kendine göre güzelliği olduğu gibi insanın da kendine göre beğenileri ve güzellikleri vardır.

Bu düşünceden yola çıkarak şöyle diyebiliriz:

1-İnsanın yaşadıkları.

2-İnsanın arzu ettikleri ve insan için arzu edilenler.

İnsanın yaşamına ya da yaşadıklarına bakıldığında insan sosyal hayat içinde hayatın her türlü sorunuyla sıkıntısıyla karşılaşıyor. Bazen bu yaşadıklarına anlam veremeyerek yaşadıklarını bir sorun yumağına dönüştürebiliyor, bu düşüncenin sonucunda, “Ben mi sıkıntılıyım, insanlar mı sıkıntılı? Nedir bu hal? Güvendiğimiz dağlara bile kar yağıyor.” Kendi kendine anlamsız yaklaşımlar.

Neden anlamsız yaklaşım?

Çünkü her canlının varlığı zaten bir imtihan. İnsan, imtihan sahasında okuduğu farklı kitaplar kadar kendi kutsal olan kitabını düzgün bir şekilde okuyup tefekkür ederse bu imtihan sahasına ve kendisine bir anlam verebilir. Bu sahada hiçbir zaman hiçbir şeyin kendi istediği gibi olamayacağını daha iyi anlar.

Çoğu zaman sınırsız özgürlük isteriz.  Oysaki farklı mevsimlerde bir ağaca, bir yaprağa bakarak şöyle düşünebiliriz: Bir ağaç, bir yaprak rüzgâra, yağmura, kara maruz kalıyorsa ben nasıl kalmayayım. Bir ağaç, fırtına yiyip kar taneleriyle üşüyorsa sonrasında baharı görebiliyorsa ben nasıl zahmet çekmeden rahmet bekleyebilirim diye düşünmeliyiz.

Bunları düşünebilen insan, şunu iyi anlamalıdır ki doğadan insana gidildiği gibi insandan doğaya da gidilebilir. İnsan kendi düşünce ve davranışıyla tutarlı olduğunda daha mutlu olur. Bir gün namaz kıl, bir gün kılma; bir gün Kur`an oku, bir yıl okuma, namaz kılarken huşu içinde kılmış gibi yap, namaz sonrasında her türlü yanlışı yap, dünyanın boş olduğundan cömertlikten bahset; evine yıllarca misafir gelmesin. Kardeşlikten bahset, yılarca bir çay parası verme, en önde namaz kıl tefecilik yap.

Konuşunca mangalda kül bırakma, konuşmanın sonunda kendi sıkıntılarını da dile getirerek “Allah bizi affetsin.” deyip karşıdakilerini de kendi kusurlarına, suçuna ortak ederek kendini kıymetlendir; yok böyle bir mantık, böyle bir anlayış, bu mantığı Kur`an-ı Kerim şöyle izah eder:

“İnsanlardan öyleleri vardır ki: “Biz Allah'a ve Ahiret Gününe iman ettik.” Derler. Oysa onlar, inanmış değildirler. Bunlar: “Allah'ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler.``

Bu tarzdaki insanlara prim vermemek lazım. Çok güzel konuşuyor diyerek açıklarını kapatmamak lazım. Onların daha güzel amel işlemesi için yaptıklarını güzel bir dille söyleyerek yardımcı olmak gerekir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu toplum yıllarca çok güzel laflarla umutlarla kandırıldı.

Bizim için arzu edilene gelince, arzu edilen şu olmalı: “İman edip salih amel işleyenler var ya onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir!``

Selam ve dua ile...

 

Yazarın Diğer Yazıları