Hak ve Adalet Kriteri
Toplumsal yaşamın çoğu evrelerinde şu cümlelere şahit olmuşuzdur. Her şeyi çok güzel yaptık. Fakat biraz ölçüyü kaçırdık. `Ölçüyü kaçırdık ‘` söylemi her ne kadar toplumlarda farklılık arz etse de genelde kendimize yakışmayanı yaptık haktan uzak kaldık, anlamında kullanılır. Bu söylem insanlar arasında her ne kadar olumsuz olarak algılansa da insanın hatasının farkına varması ya da varabilmesi bir düşünürün izahıyla kazanılmış bir zafer olarak yorumlanır.
Ölçü kriterini çoğu zaman unuttuğumuzdan bizleri yaratan rızık veren Mevlamız daha düzgün hareket etme adına bizlere örnek olarak peygamber Efendimizi (a.s) işaret etmiştir. Bu anlamda bizler, konuşmalarımızda Efendimiz`in örnekliğinden bahseder; fakat davranışlarımızın tutarlılığı noktasında ölçüyü kaçırdığımızı düşünerek eksiklik psikolojisi yaşarız. Bu noktadan hareketle niye kendimizle çelişiyoruz? Yapmadığımız şeyleri niçin söylüyoruz? Gibi psikolojiye kapılıp mevcut olan durumumuzdan uzaklaşabiliriz.
Oysaki insan sağlıklı tefekkür ettiğinde hata yapabilme özelliğini düşünerek hatalarını alışkanlık haline getirmeden tövbe kapısını arayabilmeli. Hak ve adalet ikliminde bu türden örneklere bakarak da anlamlı dersler çıkarmalıdır.
Bu iklimde yaptığımız araştırmaları ve örnekleri fayda bağlamında düşünüp paylaşmak istersek: Nitekim şu olay, buna çok iyi bir misal teşkil eder: Bir gün Mahzunoğulları kabilesinden Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadının cezalandırmaması için ashaptan Hz. Üsame b. Zeyd'i Peygamberimize gönderdiler. Bu duruma çok kızan ve üzülen Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah'ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyor. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca onu cezalandırıyorlardı. Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”
Daha yakın örnek verecek olursak Bedir savaşında alınan esirler arasında Peygamberimiz `in amcası Hz. Abbas da vardı. Hz. Abbas'ın elleri bağlanmıştı. Esirler, fidye karşılığı serbest bırakılmaya başlanmıştı. Ensar`dan bazı kişiler Hz. Abbas'ın Allah Rasûlü`nün amcası olduğunu öğrenince onun fidyeden affedilmesini istediler. Allah Rasûlü: “Hayır, asla böyle bir şey olamaz Onun ödemek zorunda olduğu fidyenin tek bir dirhemi dahi bağışlanamaz”
Yine bir gün, Peygamberimiz ‘in küçük torunları Hasan ve Hüseyin aynı anda Peygamberimiz `den su istediler. Peygamberimiz önce Hasan'a sonra da Hüseyin'e su verdi. Bunun üzerine Hz. Fatıma, "Babacığım suyu neden önce Hasan'a verdin. Hasan'ı daha mı çok seviyorsun” diye sordu. Peygamberimiz: “Hayır, ilk önce suyu Hasan istedi" cevabını verdi. Sevgili Peygamberimiz torunlarını severken de adaletli seviyor, hak geçirmiyordu. “Bağış ve ihsanlarınızda çocuklarınıza adaletli davranınız. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım” diye buyurmuştur.
Örnekler üzerinde derinlemesine düşünüp çıkarım yaptığımızda adaletin teminatının ancak vicdan ve imanla gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz.
Selam ve dua ile...