• DOLAR 32.59
  • EURO 34.804
  • ALTIN 2421.194
  • ...

Çocukken Kuran-ı Kerim dersi almaya giderken hemen hemen hepimiz Zariyat sûresinden kullukla ilgili ayetin hem Arapçasını hem de Türkçesini ezberlemiştik. Ayetin mahiyetine baktığımızda Cenab-ı Allah yaradılış gayemizi bizlere işaret ediyordu. Neydi ayet? ‘`Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.`` Kâinatı yaratan güç, insanın kul olmayla hür olabileceğini, şeref kazanabileceğini vurguluyordu. O`nun yolunda yürürken onun rızasını gözeterek hareket etmemizi ise ödüle layık gösteriyordu.

Öyleyse bu yönde davranış sergilemek insanı mutlu eder diyebilir miyiz? Bu yönde davranış geliştirmeyenlerin izahları var mı acaba?

Bu anlayıştan uzak bireylere baktığımızda mutluluk hormonlarının bozulduğunu mutlu olmak adına kazandıkları her şeylerini verebileceklerini söylemeleri bizlere çok şey anlatır. Birincisi; maneviyatı zedelenmiş insanların dünyalıklarının kendilerini mutlu edemeyeceği, ikincisi; manevi değerlere sahip insanların bu değerleri kaybetmemek adına gereken hesaplamaları yapmamaları.

 Bu iki anlayışa baktığımızda birinin değerlerini zedeleyerek toparlanamaması, ikincisinin ise elindeki manevi değerlerinin kıymetini bilmeyip kıymetsiz şeylere meyletmesi. Bu iki husustan anlıyoruz ki insan sadece yaptıklarından değil yapmadıklarından da sorumludur. İnsanın yapmadıklarına gelince dini anlamda ele alırsak Cenab-ı Allah kutsal kitabımızda çoğu yerde amel işlemekten bahseder, sadece bilmenin yeterli olmadığını vurgular.

 Felsefi bağlamda ele aldığımızda Alman filozoflarından Emanuel Kant: insan bir şeyler biliyorsa zamanı geldiğinde uygulaması gerekir. Örneğin bir insan sizin yanınızda suya düşmüş boğuluyorsa sizler de yüzme biliyorsanız onu oradan çıkarmak için bütün çabanızı göstermelisiniz. Eğer bu konuda bir çabanız yoksa vicdanınız sızlamıyorsa demek ki insani olarak, vicdani olarak görevinizi yapmamış sayılırsınız.

Bu konuda detaylı düşündüğümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte bir değil binlerce insan gözümüzün önünde açlık, sefalet içinde. Daha da ileri gidersek; denizlerde boğulmakta, ateşlere atılmakta. Bizlerden umudunu kesmiş bu insanlar bir şekilde Musaların ve İbrahimlerin yolunu gözlemekte, belki deniz yarılır belki ateş serin ve selametli olur diye dua etmekte. Bizler bu manzara karşısında ne yapıyoruz(?) acaba gücümüz yetiyor mu? Yetiyor da bir şey yapmıyorsak, yapmadıklarımızdan sorumlu değil miyiz(?) diye vicdanlarımıza sormalıyız.

İkincisi ise yaptıklarımızdan sorumlu muyuz? Yaptıklarımızdan sorumluyuz niçin diye düşündüğümüzde yine en güzel izahı rehberimiz yol göstericimiz kitabımız açıklamakta. Nasıl? Kitabımız Kur`an-ı Kerim ‘`Vay o namaz kılanların haline, kıldıkları namazdan habersizlerdir`` diye izah yapar. Demek ki insan bir davranış gerçekleştirdi mi o vazifeyi tam olarak yerine getirmiş sayılmaz. Onu kuralına usulüne göre yerine getirmesi gerekiyor.

Bu izahtan yola çıkarsak din sadece inanma biçimi değildir. Yerine göre akıl yürütme kıyaslama gerektirir. Her namaz kılanın düzgün olduğunu düşünmek ya da her kıldığımız namazın kabul olduğunu düşünmek bir hatadır. Rabbim; kalp gözümüzü açsın.

Selam ve dua ile…

 

Yazarın Diğer Yazıları