• DOLAR 32.345
  • EURO 35.114
  • ALTIN 2308.518
  • ...

İnsanların son zamanlarda sorunların çözümünü ‘`ben gördüğüme inanırım`` mantığıyla çözmeye çalışması doğru bir mantık olmamakla birlikte bu anlayış seküler (dünyevi)  ve materyalist (maddeci) bir anlayışı doğurmuştur. Sadece her şeyi görmeyle çözmek isteyenler kalp gözlerini köreltmişlerdir. Görünenin arkasında görünmeyen kısımların olduğunu unutmayalım. Bizler her meselemizi bütüncül açıdan ele alıp ve hikmet nazarıyla izah etmeye çalışarak öğrenci kardeşlerimizin bu örneklere dikkat etmelerini tavsiye ediyoruz.

Rivayetlere göre güngörmüş, akıllı bir adam atına binmiş gidiyordu. O sırada uyumakta bulunan bir adamın ağzına yılan girmekteydi. Adam onu görünce yılanı ürkütüp kaçırtmak için atını hızla sürdü ama yetişemedi.

Ne yapacağını iyi bildiğinden, sopayla birkaç kere olanca gücüyle uyuyan adama vurdu. Darbeler o kadar güçlüydü ki, adam acıyla yerinden fırladı, hızla koştu bir ağacın altına sığındı. Ağacın altında çürük elmalar vardı. Atlı: ``ye şunları`` dedi canı yanmış adama. Ağzına yılan kaçmış adama o kadar çok elma yedirdi ki, artık adamın midesi almıyor, elmalar ağzından dışarı fırlıyordu. Adam bağırmaya başladı: ``Efendi, efendi! Ben sana ne yaptım? Neden bana böyle davranıyorsun? Amacın beni öldürmekse çek kılıcını, bir darbede öldür, akıt kanımı. Sana rastladığım ana lanet olsun. Keşke yüzünü hiç görmeseydim. Dinsizler bile suçsuz- günahsız bir insana bu zulmü yapmazlar. Bak! Konuşurken bile ağzımdan kan fışkırıyor. Ey Allah`ım, buna cezasını sen ver!

Adam, sürekli atlıya sitem ediyordu. Atlı ise, ona sopa ile vuruyor: ``Koş bakalım şu ovada`` diyordu. Bir taraftan sopa darbesinin acısı, öteki taraftan rüzgâr gibi peşine düşmüş atlı…  Adam korkudan koşuyor sık sık yerlere kapaklanıp düşüyordu. Karnı tıka basa doluydu, uykusuzdu, yorgun düşmüştü. Bir de üstüne üstlük düşmekten de eli –ayağı yara bere içinde kalmıştı. Atlı, akşama kadar o adamı oradan oraya çekiştirdi, koşturdu durdu. Nihayet, ağzına yılan kaçan adamın midesi bulandı, kusmaya başladı. Yediği ne varsa dışarı çıktı. Yedikleriyle beraber yılan da dışarı fırladı.

Ağzından yılanın çıktığını gören zavallı adam, atlının bu hareketi neden yaptığını anladı ve önünde şükranla yerlere kapandı. O kapkara, çirkin yılanı görünce, bütün acı ve sıkıntılarını unuttu… Atlıya: ‘`Ey temiz ruhlu, övülesi kişi! Sana ne kötü, ne yersiz sözler söyledim. Ey gizemli kişi! Bunları isteyerek değil, cahilliğimden söyledim. İşin aslından haberim olsaydı, ipe sapa gelmez sözler söyler miydim hiç?

En iyi huylu efendim! Azıcık bilgi verseydin, seni över güzel sözler söylerdim. Sen kızıyor, köpürüyor, ama bir şey söylemiyordun… Ey güzel yüzlü, güzel huylu insan! Söylediklerimi deliliğime ver diye sitem etti. Atlı: ‘`Eğer sana işin aslını bir parça anlatsaydım, korkudan canın çıkardı. O zaman senin ne yemek yemeye ne de koşmaya mecalin kalırdı. O çirkin sözlerini de bu yüzden duymazdan geldim`` dedi.

Bu hikâyeden anlaşıyor ki hakikaten insan başından geçmiş olayları bir film şeridi gibi göz önüne getirir, aklıselimle düşünebilirse; hoşlanmadığı hatta öfkelendiği birçok olayın aslında kendisi için nasıl da hayırla sonuçlandığını görecektir.

Selam ve dua ile…