Toplumlar Üzerine…
İnsanlar modern hayat dediğimiz hayatla birlikte dayanışmayı, duygusallığı bırakıp maddiyatçı ve çıkarcı mantığı ön plana çıkardı. Sosyolojik olarak cemaat hayatından cemiyet hayatına geçildi. Aslında bu hayat tarzını tercih edenler de bir türlü cemiyetin resmi, soğuk ilişkisine alışamadı. Okuyup çok güzel yerlere gelenler ya da para kazanıp zengin semtlerde oturanlar da alışamadı. Çünkü cemaatin samimiyeti, dayanışması, bir annenin duyguları gibi şefkatli ve merhametliydi. Bu saf ve iyi niyet kent hayatıyla birlikte bozulmaya başladı. Tıpkı çok saf ve temiz bir insana bey denilmesi gibi.
İnsanların kendi dokusuna uymamasına rağmen zihinsel olarak cemiyet hayatını tercih etmeye çalışmalarını psikolojik bir durum olarak algılıyorum. Köylü olmayı suçlu olmak gibi algılamak aslında dayatılan bir psikolojiden başka bir şey değildir. Kendimizi çok iyi tanımamıza rağmen başkaları tarafından hep şekillendirilmeye çalışılmamız, duruşumuzdan ya da satır aralarında kullandığımız sözlerden kaynaklansa gerek.
Onlar gibi yaşamaya çalışmak onlar gibi davranmaya çalışmak onlara benzemeye çalışmak ya da benzetilmeye çalışılmak çok zor. Kendi kalıbını almış birinin başkasına benzemeye çalışması trajikomik bir durum. Bu yüzden olmalı ki doğduğumuz, büyüdüğümüz yer, coğrafya toplum çok önemli. Çok samimi ortamlarda büyüyen birine resmi konuşmak nasıl işkenceyse; belli bir saatten sonra başkasının hayat tarzını benimsemek de bir işkencedir. Böylesi insanların mutluluğunu istiyorsak onları bu şekil kabul etmemiz gerekir.
Bizler, kültürel olarak bu şekilde kabul edilsek de sürekli okumaya devam edip bilinçli davranışlar geliştirmemiz lazım. Belki diksiyonumuz çok iyi olmayabilir fakat çocuklarımıza, torunlarımıza rol ve model olma açısından örneklik teşkil edebiliriz. Şu kısmı çok iyi anlayamıyoruz, örneklik konuşulan dil ile ilgili değil coğrafyayla alakalı bir durum da değil. İnsani bir durumdur. İnsanın ırkı, dili, rengi ne olursa olsun iyi davranış her zaman sevilir ve alkışlanır.
Hiç unutmam küçükken halamlara gitmiştim. Köyde yaşlı gariban bir kadın vardı. Fistanının arasından çıkarıp bize nar verirdi. Biz de o kadar mutlu olurduk ki bir şey dediğinde yerine getirmek için koşardık. Bizim için yaşlı olması çok önemli değildi. Bizi düşünmesi ya da düşünebilmesi çok önemliydi.
Bugün sosyo-kültürel anlamda yaşadığımız sıkıntıların nedenlerine baktığımızda; genellikle insanların birbirini düşünememelerinden, empati yapamamalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu düşünce olmadığı zaman sen çocuğa namaz kıldırtamazsın, bir yere gönderemezsin, göndersen de sallana sallana gider gelir.
Toplumsal bazda da düşündüğümüzde, insanın hangi ırktan hangi kültürden olması çok önemli değil. Birbirimizi olduğu gibi kabul edip değer verebilmeliyiz. Allah’ın bizim köylü ya da şehirli olduğumuza bakmaması bizim için yeterli değil mi? Nerede doğduğumuz hangi ırktan olduğumuz hangi dili konuştuğumuz çok önemli mi? Önemli olan insan olabilmek, düşünebilmek, empati kurabilmek. Ne yaparsak yapalım büyüklerin dediği gibi: Allah’ın yapıp ettiklerimiz üzerindeki etkisini unutmayalım.
Selam ve dua ile…