Paris Saldırısı
Fransa’nın başkentinde ırkçı bir Fransız’ın gerçekleştirdiği silahlı saldırı sonrası Avrupa’nın birçok şehrinde; ama yoğunluklu olarak Fransa ve Yunanistan’da protesto gösterileri yapıldı. Araçlar yakıldı, çevrede tahribat gerçekleşti.
PKK yandaşı gazeteciler, siyasetçiler ve sosyal medya hesapları çok öfkeliydi.
Sezai Temelli, sonradan sildiği mesajında aynen şu ifadeleri kullandı: “Paris dişewite, bila bişewite” (Paris yanıyor, yansın)
Gazeteci olarak bilinen ve Türkiye dışında yaşayan biri şu sitemkar sözleri sarf etti:
“Siz Paris'teki evinizde rahat uyuyun diye biz Suriye'de IŞİD'e karşı savaştık, ama 10 yılda bizi 2 kez koruyamadınız.”
Demek ki, “IŞİD ile mücadele” birileri “Paris’te rahat uyusun” diye yapılıyormuş.
O birilerinin içinde ise IŞİD denen yapılanmaya maddi destek sağladıkları için şimdilerde yargılananlar var; ama önemli değil.
Bir de 10 yıl vurgusu var gazetecinin.
Sanırım 10 yıl kadar önce yine Paris’te yaşanan ve PKK içerisinde önemli konumlarda bulunan 3 kadının öldürülmesi ile sonuçlanan suikasttan söz ediyor.
O olayda cinayeti işlediği iddia edilen kişi yakalandı; ama sis perdesi bir türlü aralanmadı.
AK Parti hükümetinin henüz tam olarak su üstüne çıkmasa da FETÖ ile çekişmeye başladığı bir dönemde, örgütün, istihbarat içindeki kripto elemanlarını devreye koyup suikast yaptırarak güvenlik bürokrasisini ve hükümeti zor durumda bırakmak istediği iddiası güçlü bir şekilde dillendirildi.
Hayır komplo teorisi kurmuyorum! Rus büyükelçi Karlov, aynı örgütün polis içindeki kripto elemanı tarafından Türkiye-Rusya ilişkilerini bozmak için öldürülmedi mi?
Ama gözden kaçırılmaması gereken şöyle de bir gerçek var: PKK çok sayıda iç infaz gerçekleştirmiş ve infaz ettiği kişilerin “devlet tarafından “öldürüldüğünü söyleyip kahramanlaştırmıştı. Yani suikastın içinde “devşirilmiş istihbaratçılar” olabileceği gibi siparişin PKK tarafından da verilmesi mümkündü.
Fakat bu son saldırıda “sis perdesi” değil de daha çok çelişkiler söz konusuydu.
Fransa’da ırkçılık ve özellikle İslam düşmanlığı “yükselen değer” durumunda. Liberal olduğunu söyleyen Macron hükümeti eli ile devam ettirilen “devlet politikalarının” muhtemel bir faşist Le Pen iktidarında çok da değişmeyeceğinin sanırım herkes farkında.
İkinci Paris saldırganı mevcut siyasi atmosferden etkilendiği belli olan aksiyoner bir ırkçı ve bunu daha önce de göstermiş.
Saldırganın 8 Aralık 2021’de Sudanlı göçmenlerin kaldığı bir kampa kılıçla saldırdığı ve 2 kişiyi yaraladığı ortaya çıktı.
Yani yaklaşık 1 yıl önce…
69 yaşındaki saldırgan, 2 kez “cinayete teşebbüs” suçlamasına muhatap olan, masum insanları yaralayan ve büyük ihtimalle Fransız basını ve siyasetinin etkisi ile “yabancı düşmanlığı” yapan biri…
Her ne kadar Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, “Saldırgan yabancıları hedef aldı; ama özellikle Kürtleri hedef aldığını düşünmüyoruz” dese de ilk ifadeler bunun doğru olmadığını ortaya çıkardı.
Saldırgan ilk ifadesinde “Kaç Kürt öldürdüm?” diye sormuş, yabancılara düşmanlığını hiç gizleme gereği duymamıştı. Hastalıklarından dolayı serbest bırakılmış, tepkiler üzerine bir daha yakalanmış ve bu ikincisinde ifadelerinde ilginç değişiklikler olmuştu. Irkçı saldırgan, ‘Suriye’de yakalanan IŞİD mensuplarını öldürmeyip hapsettikleri için’ böyle bir saldırı gerçekleştirdiğini iddia etti.
Fransız solu saldırının arkasında ırkçı-faşistlerin olduğunu söylerken Macron hükümetinin bakanları özellikle konunun “siyasi olmadığı” tezini ileri sürüyorlar.
Fransız hükümetine yakın ve liberal görüşteki medya ise çok ilginç bir şekilde Türkiye’yi suçladı.
Liberation Gazetesi "Irkçı suçun arkasında Türkiye'nin gölgesi var” diyerek PKK yandaşlarına farklı bir hedef göstermek istedi. Nitekim PKK çevreleri de Paris’te sergiledikleri “kör şiddetin” sarhoşluğu geçtikten sonra bu tez üzerinde durmaya başladılar.
Doğrusu ırkçılığı tescilli ve son 7 yıl içinde ırkçı saiklerle 2 kez cinayete teşebbüs etmesine rağmen kendisine karşı önlem alınmayan bir katilin işlediği cinayetlerin hesabını ırkçı faşist Macron ve Darmanin’e sormak gerekirken “Fransa ile ilişkileri bozmama” adına farklı hedeflere yönelmenin garabetini izah etmekte zorlanıyoruz.
Avrupa’da bir aşırı sağ gerçeği var ve bu oluşumlar ciddi biçimde silahlanıyor ve şiddete meylediyor.
Aşırı sağın en tehlikeli yönü İslam düşmanlığıdır ve bu yüzden de “seküler ve sosyalist yabancılar” konusunda çok sert olmamaları bekleniyor; ama bu işin tabiatına aykırı.
Yani faşist faşisttir ve bir faşisti “Avrupa değerleri” bile bağlamadığına göre ideoloji hiç bağlamaz.
Bir de şöyle bir teori ortaya atanlar oldu.
Rusya’nın Avrupa sağı ile ilişkileri iyi. Türkiye’nin de Rusya ile arası çok iyi. Böylece Türkiye istihbaratı, Rusya üzerinden Fransız aşırı sağını devreye sokup bu cinayetleri işletti.
Ben buna sadece “düşünce sefaleti” diyorum.