• DOLAR 32.609
  • EURO 34.811
  • ALTIN 2496.512
  • ...

Şehid Malcolm X, "Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır" derken gözlemlerinden, okumalarından ve yaşadığı tecrübelerden yola çıkıyordu.

Nitekim bu konu Batı’da Malcolm X’ten çok önce tartışılmıştı. Wilhelm Reich, faşizmin, orta sınıf insanının kişilik yapısının siyasal alanda örgütlenmiş görünümünden başka bir şey olmadığını söylemiştir.

Meselenin farklı boyutlarının da olduğunun farkındadır Reich.

‘Bir öğretinin ekonomik temelinin onun somut dayanağını açıkladığını, ama bize onun akıldışı çekirdeği konusunda bir şey öğretmediğini’ söyleyen Reich, net bir tespitte bulunur:

“Emperyalizmin görüş açısını anlamak için onu doğuran ekonomik temele bakmalıyız. O zaman faşist ırk kuramı ile ulusçu öğretinin, ekonomik güçlüklerle karşılaşan bir egemen katmanın emperyalist amaçlarına bağlı oldukları görülür. Ancak bu ekonomik etmenler öğretinin özünü oluşturmaz, yalnızca yeşereceği toprağı oluştururlar. Faşist öğretinin akıldışı çekirdeği, faşist kişilik yapısıdır.”

Aslında meseleyi sadece “psikolojik bir hastalık” olarak değerlendirmek, gerekli önlemi almak ve toplumu bu hastalıktan korumak amaçlı çabaları önemsiz kılabileceği için istenmeyen sonuçlara da sebep olabilir.

Reich’in Alman Nasyonal Sosyalist Partisini merkeze alarak ortaya attığı “orta sınıf” tanımlaması dönemsel anlamda bir şey ifade edebilir; ama zaman gösterdi ki, faşizm hem alt hem de üst ekonomik katmanlarda kendine yer bulabiliyor. Özellikle üst ekonomik katmanlarda toplumun etnik açıdan kategorize edilmesi yaşam standardının muhafazası için çokça başvurulan bir yöntemdir. Varoş kavramına dudak bükerek “mahalle”yi tercih eden ve kendine “aydınlanmış” payesini seçen kimi kesimlerin farklı yaşam standardında ve kültürel gurupların “sızmalarına” karşı nasıl faşist “kurt adamlara” dönüştüğünü yer yer ibretle izliyoruz.

Aslında ırkçılığın psikolojik bir sapkınlık olduğu kadar sosyal, siyasal, ekonomik ve dini yönlerinin olduğunu anlamak için Siyonist ideolojiye bakmak yeterli olacaktır.

Yasin Aktay, Siyonist ırkçılığın tek tük bireylerde görünen “psikolojik bir hastalık”tan çok daha fazlası olduğunu ve Yahudi toplumun büyük kısmını etkisi altına aldığını belirtiyor:

“İsrail sokaklarında rastgele yapılan röportajlara genciyle yaşlısıyla kadınıyla erkeğiyle İsraillilerin verdikleri cevaplar bu ırkçılığın ne kadar korkunç boyutlara varabildiğini gösteriyor. Dışarıdan baktığınızda insan zannettikleriniz ağızlarını açıp Filistinli veya Araplardan, çocuk yaşlı fark etmeksizin sadece bir bahaneyle “öldürülmesi gereken teröristler” olarak söz ediyorlar.”

Siyonist vekil Ayelet Shaked, işgalci hükümeti ‘Filistinli kadınları ve onların daha doğmamış çocuklarını bile öldürmeye’ davet ettiğinde bazıları tepki göstermişti; ama şu iyi bilinmeli ki, bunlar bireysel tavırlar değil! Nitekim “Bütün Filistinli tutuklular öldürülmeli” diyen ve tepkiler karşısında “Ben çok Arap öldürdüm” diyerek sırıtan kişinin şu anda başbakan koltuğundaki Naftali Bennet  olduğu unutulmamalıdır.

Batı, işgalci teröristi destekliyor ve “anlıyor” çünkü aynı lanetli tavrı kendileri de sergiliyor.

Ortadoğu’dan gelenlere ve Ukraynalılara farklı davranıldığı gerçeğinden yola çıkarak meselenin sadece dini tarafından söz eden ve ten rengiyle alakalı bir ayırımcılık yaşandığını düşünenler de yanılıyor. Şunu unutmayalım; ideolojilerin ve daha öz bir tanımlamayla faşizmin sebep olduğu dünya savaşında ölen milyonlarca insan beyaz tenliydi ve çoğunluğu Hristiyan’dı.

Şimdi bu lanetli ırkçılık fitnesini İslam dünyasında yaymaya çalışıyorlar.

Dönemsel alevlenmeler yaşasa da bu hastalığın bizim gen haritamızda yer bulamayacağının bilinmesi lazım.

Müslümanlar ırkçılığı cahiliyeden kalan bir davranış ve “şeytanın mezhebi” olarak kabul eder.

Sanırım bunu en iyi dışarıdan bakan biri görür.

Nitekim Şehid Malcolm X, Mekke ve Medine dahil İslam dünyasının bazı yerlerini dolaştığında bir arkadaşına yazdığı mektupta şu önemli tespitte bulunmuştur:

"Müslüman âleminde kim ki İslam'ı kabul eder ve beyaz yahut siyah olmayla ilişiğini keserse, sadece 'insan' olarak tanınır. Çünkü burada insanlar 'Tanrı'nın bir olduğuna ve insanların da bir olduğuna, tek bir aileye mensup olduğuna inanıyor.”

Yazarın Diğer Yazıları