• DOLAR 32.345
  • EURO 35.114
  • ALTIN 2308.518
  • ...

CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel'in Diyanet İşleri Başkanlığının Kur'an-ı Kerim kursları için "Orta Çağ Zihniyeti" benzetmesi yapması geçen hafta boyunca tartışıldı.

“Orta çağ zihniyeti” tanımlamasının altında öyle bir cehalet, çürümüşlük ve kokuşmuşluk var ki, ben buradan yola çıkarak “din düşmanlığı” konusuna girmek istemiyorum.

Tepkiler ilginçti.

Kimi “zamanı değildi” türünden beklendik yaklaşımlar sergilerken, kimileri de Özgür Özel’i “iktidarın eline koz vermekle” suçladı.

Grup başkan vekilinin bu açıklamasıyla parti genel başkanının “helalleşme” çıkışını boşa düşürdüğünden söz edenler olduğu gibi parti yönetici ve sözcülerini dürüst davranmamakla suçlayanlar da oldu.

Aslında Özgür Özel’in söyledikleri oldukça açıktı:

"Eğitimde birlik var, kanunu var. Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Okul öncesi eğitim Diyanet'in işi mi Milli Eğitim'in işi mi? Sıbyan mekteplerini kurmuşlar, kurumsallaştırmayı zorunlu yapmaya çalışıyorlar. "Bu kafayla, bilimin B'si, fiziğin F'si, matematiğin M'si de olmuyor üniversiteye gidince. Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet'e ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var."

“Eğitimde birlik var, kanunu var.”

Cumhuriyetin ilk yıllarına, ülkeyi değer ve köklerinden koparıp “batı eksenine” yerleştirmek için kanunların çıkarıldığı yıllara vurgu yapıyor Özgür Özel.

Tevhid-i Tedrisat yani Özel’in anladığı şekilde “Eğitimde birlik” yasasıyla tüm farklı okul sistemleri ortadan kaldırıldı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı tek tip okul sistemi kuruldu.

Tevhid-i Tedrisat’ın amacının eğitimi, inanç, kültür ve tarihi değerlerinden koparıp sekülerleştirme amacı taşımasının yanında diğer bir özelliği de; ‘zorunlu eğitimi’ devreye sokmasıdır.

Artık herkes devletin belirlediği standartlara, batıcı ve din düşmanı kafaların oluşturduğu müfredata tabidir. Bu süreç yoğun bir denetime de tabi tutulur.

Eski sistemi eleştirenler yeni modelin tümüyle “itaat ve biat” ruhuyla büyüyen bireyler yetiştirmek olduğunu görmezden geldiler.

Küçücük çocuklara her gün tekrarlatılan “Andımız” ritüelinin “biat tazeleme” anlamına geldiği gün gibi ortadadır. Mesela Özgür Özel’e Alman ve İtalyan faşizminden örnek alınan askeri geçit törenlerini çağrıştıran öğrenci yürüyüşlerinin, “rahat ve hazır ol” komutlarının, 19 Mayıs hareketlerinin matematiğin “m”si ile, fiziğin “f”si ile alakasını sorsak ne cevap verir acaba?

Kemalist eğitim sisteminde bilimsel düşünme ve müfredattan daha çok ideoloji dayatmasında bulunulduğu ve bunun da ülkeyi bir kısır döngü içerisinde bıraktığı gün gibi ortadadır.

Hayır, ideoloji ile beraber bilimsel düşünmenin de önü açılmamıştır!

İki dünya savaşı yaşayan Avrupa ülkelerinin enkazın altından çabucak çıktığı, teknoloji hamleleri ile mesafe kat ettiği dönemlerde savaşa katılmamasına rağmen geride kalmış, bağımlı hale gelmiş, eğitim programları geliştirememiş bir Türkiye vardır.

Programlar kadar zihniyetini ve kalbini de Batıya satmış kişilerin yönetim kademelerini doldurduğu bir memlekette, uçak yapanların önü kesilmiş, düşünce üretenlerin önüne zindanlar çıkarılmıştır.

Özgür Özel’in “Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken” dediği sözlerde bir samimiyet arayan varsa yanılıyor. Dünyada Çin ve Kuzey Kore haricinde dini kurumların çocuk eğitimine müdahil olmasına engel olan ülke yoktur; ama Özgür Özel’in sözlerinde 30’lu yılların faşist uygulamalarına bir özlem vardır.

Yani aslında şaşırmaya gerek yoktu çünkü Özgür Özel, klasik CHP mantığını bir kez daha kelimelere döküyor ve durdukları yeri teyid ediyordu.

Nitekim partinin açıklaması da bunu ortaya koydu.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, şunları söyledi: "Partimizin din ve vicdan hürriyeti konusundaki duruşu son derece açık ve nettir. Yine Anayasanın din ve vicdan hürriyeti konusundaki 24'üncü maddesi de son derece sarihtir. Dolayısıyla arkadaşlarımızın açıklamaları da bu çerçevede değerlendirilmelidir."

Evet, doğru, kuruluşundan şimdiye kadar CHP’nin “din ve vicdan özgürlüğü” konusundaki duruşu son derece açık ve nettir.

Eski uygulamaları bir tarafa bırakarak yakın tarihten bir örnek verelim. Üniversitelerde örtü yasağının kaldırılmasına yönelik meclis kararının iptali için Anayasa Mahkemesine gitmişlerdi ve başvurunun altında Kemal Kılıçdaroğlu’nun imzası vardı.

Gelelim Öztrak’ın dikkat çektiği 24. Maddeye…

“Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.”

Maddenin ne kadar özgürlükten uzak ve baskıcı olduğunu bir tarafa bırakarak sadece şunu soralım:

Diyanet İşler Başkanlığı bir devlet kurumu değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları