• DOLAR 32.36
  • EURO 35.123
  • ALTIN 2323.15
  • ...

“Eğer dikkatli olmazsanız, gazeteler, mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlar.”

Şehid Malcolm X’in bu sözünü iletişim araçlarının ismini artırarak ve değiştirerek her zaman söylememiz mümkündür.

Gazeteler yıllarca bilgilendirme ve haberdar etmenin yanı sıra manipüle etme, ajite etme işlevlerini gördüler. Şimdilerde bu işlevlerini kısmen yerine getirseler de özellikle yalan bilgiyi yayma konusunda onlardan daha etkili iletişim araçlarının devrede olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Daha saldırgan, daha yaralayıcı…

Bir yalan bir anda o kadar hızlı bir şekilde yayılabiliyor ve yalanları gözetleyip süsleme işlemlerini yapanların ellerinde öyle değişebiliyor ki, yalanın merkezi bile yaptığından dehşete düşüyordur.

Yalan karşısında siyasi tarafgirlik duruşu sergileyenler de tüm ilke ve değerlerini bir tarafa atıp yalanın yayılmasına katkıda bulunabiliyorlar.

Özellikle Müslümanlar için çok kritik bir imtihan söz konusu.

Normalde bir Müslüman açısından “inancın taraftarlığı belirlemesi” beklenirken “taraftarlığın inancı kuşatması” ve yönlendirmeye çalışması gibi bir faciayı yaşıyoruz.

Oysa temel ilkeleri hatırlamak, birbirine hatırlatmak, “hak ve sabrı tavsiye etmek” öncelikler arasında değil miydi?

Olması gereken iki yaklaşımdan söz edeceğim.

Gelen haber/bilgi bir Müslüman hakkındaysa ölçü şudur:

Nur Suresi 12. Ayet:

“Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: 'Bu, açıkca uydurulmuş iftira bir sözdür' demeleri gerekmez miydi?”

Konu “İfk Hadisesi”dir ve Müminlerin Annesi Hz. Aişe radıyallahu anhaya yönelik münafıklar tarafından bir iftira tedavüle sokulmuştur. Bazı Müslümanların da bu iftirayı “yayma” işinde bulunmaları zaten bir facia iken, kimilerinin “acaba”larla kafasının karışmasına karşı uyarıda bulunuyor Rabbimiz.

Yani suçlanan, hakkında iftira atılan kişi ya da kişiler, eğer Müslümanlardan ise yapılması gereken ilk hamle, verilmesi gereken ilk tepki “Bu bir iftiradır” demektir.

Bu meselenin anlaşılmayacak bir tarafı yoktur.

Haber gerçekse ve siz “bu bir iftiradır” demişseniz Müslümanca bir duyarlılıkla hareket ettiğiniz için indi ilahide bir sorumluluğunuz olmaz.

Ama haber yalan ve iftira ise ve siz buna alet olmuşsanız bunun bedelini de İlahi Adalet karşısında ödemeye hazır olmanız gerekir.

Hele daha önceden iftiraya uğramış kimi Müslümanların bile bazen bu tip meselelerde empati yapamaması, bu temel ilkeyi göz ardı etmesi çok acıdır.

En azından susmak, iftirayı yaymaya alet olmamak, bir süre beklemek daha insani ve ahlaki değil mi?

İkinci yaklaşım ise haber kaynağının belirsiz olması ya da belirgin bir şekilde “fasıklar” olması konusudur.

Belirsiz olması durumunda daha fazla temkin gerekir elbette; ama fasıklığı o ana kadar işlediklerinden dolayı aleni olanlar için herhalde ekstra bir araştırmaya gerek yoktur.

Hucurat Suresi 6. Ayette şöyle buyuruyor Rabbimiz:

“Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haberle gelirse, onu 'etraflıca araştırın.' Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.”

Tabii pişmanlığın da iki tarafı vardır. Hem dünyada rezil ve itibarsız olma hem de ahirette “işlenen kötülüğün” bedeli…

Son olarak sizi şu dehşet verici ayet ile baş başa bırakayım.

 “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra/36)

Yazarın Diğer Yazıları

Diğer Köşe Yazarları