• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...

Son yıllarda siyasi söylem ve duruşlarda ilginç değişimler söz konusu.

Bazı muhafazakarlar, liberal görünme adına türlü şaklabanlıklara imza atabiliyorlar. Solcular statükocu, liberaller ise tutucu kesilebiliyorlar.

Bir de işin öbür tarafı var.

Hiç umulmayan isimlerden dini değerlere atıfta bulunulması, laikliğin pek zikredilmemesi dikkatlerden kaçmıyor.

Meral Akşener`in başına bir örtü atması ya da Muharrem İnce`nin camideki görüntüleri üzerinden fırtınalar koparılmıyor, laikçi kesimden pek bir tepki gelmiyor.

Meselenin öyle Ramazan ayı ile de pek alakasının olduğunu düşünmüyorum.

Artık siyasetçilerin büyük kısmının, açıktan milletin inancıyla kavga etmenin kazandırmadığı fikrine geldikleri görülüyor. İçlerinde ne taşıdıklarını elbette bilemeyiz; ama açıktan tepki vermemeleri, hatta kendilerini de inançlı gösterme çabaları dikkatlerden kaçmıyor.

İşte biz tam da öyle düşündüğümüz bir zamanda bir gelişme oldu ki, gerçekten şaşırdık.

Bazılarının suskunluğunun değiştiklerine yorumlanamayacağı gerçeği bir kez daha kendini gösterdi.

27 Mayıs darbesinin yıldönümünde yaşanan bir gelişmeden söz etmek istiyorum.

Atatürkçü Düşünce Derneğinin 27 Mayıs`ta yaptığı paylaşım tepki çekti.

ADD açıkça “Başbakan idam eden” bir darbeye alkış tuttu ve destek verdi: "Türk Silahlı Kuvvetleri, bundan yarım yüz yıl önce, anayasa ve hukuk dışına çıkmış bir siyasal iktidara karşı direnme hakkını kullanmış ve ülke yönetimine el koymuştu. Ordunun arkasında milletin desteği vardı.”

Daha, kanlı 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 2 yıl geçmemişken yapılan bu açıklama “bazılarında” zihniyet değişimi anlamında hiçbir farklılığın olmadığını ortaya koyması açısından önemlidir.

28 Şubatta dini değerlere savaş açan malum zihniyet, devletin tepesine çökmüş, tüm kurumları sömürmüş ve ekonomik olarak çöküşün kapısını açmıştı.

Kendi hazırladıkları baskıcı anayasalara kutsal metinler muamelesi yapan, kim iktidara gelirse gelsin devlet mekanizmalarını ellerinde tutan, askeri ve silahı sürekli tehdit unsuru olarak öne çıkaran baskıcı bir topluluk…

Bu arada söylediklerinin de tutarlı bir tarafı yok!

TSK`nın darbe yapmasına, göstermelik mahkemeler kurarak başbakan astırmasına “direnme hakkı” diyebilecek kadar insaf ve izandan nasipsiz kalmış kişilere söylenecek bir şey olmaz herhalde.

Güya “ordunun arkasında millet” varmış…

Cuntacı ekip albaylardan oluşuyordu ve içlerinde bir generalin bulunmaması darbenin arkasında bırakın milleti, ordunun bile bulunmadığını ortaya koyuyordu.

Tarih kaynakları şu ilginç bilgiyi veriyor.

Darbeden sonra Milli Birlik Komitesi ülke yönetimini üstlendi.

Cuntanın başındakiler albaylardan oluşuyordu.

Bu da hiyerarşinin çok önemsendiği orduda rahatsızlığa neden oldu.

Hatta 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala`nın, eğer darbenin lideri kendisinden daha kıdemli değilse ordusuyla Ankara`ya yürüyüp isyancıları yakalayacağını söylediği bunun üzerine telaşa kapılan cuntacıların darbeden haberi olmayan Emekli Orgeneral Cemal Gürsel`i Milli Birlik Komitesi`nin başına getirdiği yönünde yalanlanmamış bir bilgi de vardır.

Evet, her partinin olduğu gibi her darbenin de bir miktar destekçisi olabilir; ama bu “halkın desteği” diye tarif edilmez. “Halkın desteği” demenin, halkın çoğunluğunun desteği anlamına geldiğini ise bir Kemalist`e anlatabilmek oldukça zordur.

Kemalizm, halkı aşağılayan elitist bir ideolojidir ve bu ideolojiye göre sadece kendisini destekleyenlerin bir önemi vardır.

Kemalistlere göre darbeler ne kadar insanlık dışı da olsalar ideolojilerine imkan ve fırsatlar tanıyorlarsa kötü değildirler.

O yüzden ADD`nin açıklamasını normal kabul etmek lazım.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Diğer Köşe Yazarları