• DOLAR 34.694
  • EURO 36.679
  • ALTIN 2966.654
  • ...

Cumhuriyet tarihinin kara lekelerinden biri olan 28 Şubat Post modern darbesinin üzerinden tamı tamına 20 yıl geçti. Müslüman halklar üzerinde derin izler bırakan bu süreç için, birileri 'gerekirse bin yıl sürecek' dediyse de Allah Teâlâ'nın yardımıyla hesapları tutmadı.

"Post modern darbe" olarak tarihe geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin izler bırakan 28 Şubat zulmü, çeyrek asırdır zindanlarda çile dolduran Yusufiler ve onların aileleri için ne acıdır ki halen devam etmektedir.

Aynı dönemde Fırat'ın doğusunda Müslümanlar, ateşten bir gömlek giymiş, imansızlık cereyanı karşısında ciddi anlamda imanlarının imtihanını veriyorlardı. Bir yandan Batı Çalışma Gurubu'nun despotlukları, bir yandan FETÖ ihanet çetesinin şeytani tuzakları FETÖ gibi düşünmeyen binlerce Müslümana hayatı zehir etmişti.

Birileri için süreç geride kalmış olsa da, zindandaki Müslümanlar ve yakınları için henüz bu sürecin izleri silinmiş değildir. O günlerin eseri mağduriyetlerin hiç birisi giderilmemiştir. Bugün FETÖ'nün emniyet ve yargı ayağı mensuplarının hepsi tutuklu da olsa, onların mağdur ettiği kurbanların zindan hayatı devam etmektedir.

Fetö kumpasları ve askeri brıfigli kararların kurbanları Müslümanlar, tez zamanda özgürlüğüne kavuşmalıdır. Meselenin ehemmiyeti karşısında yetkililer; Duymadık, görmedik ve işitmedik demekle sorumluluktan kurtulamazlar. "Kenarı Dicle'de bir koyunu kurt kapsa, Ömer bundan mesuldür." Sözünün idarecilerimizin nezdinde bir kıymeti harbiyesi yok mudur?

"Mazlumun ahı, indirir Şah'ı!"

Bu dönemde irtica adlı bir heyula hortlatıldı ve laiklik elden gidiyor denilerek, atanmışlar seçilmişleri iktidardan düşürdü. Derken camilerde Kur'an ve Siyer-i Nebi dersi veren insanlara yönelik sürek avı başlatıldı. Bu süreçte, sistemle barışık olmayan on binlerce mazlum insan, işkencelerden geçirilip zindanları boylamıştı.

BÇG adlı yapı, ülkede sivilinden memuruna 6 milyon kadar insanı fişleme yoluna gitti. İktidar nimeti kendisine altın tepsi içinde sunulan ANASOL-M Hükümeti döneminde, Müslüman halklara bir tür engizisyon zulmü reva görüldü.

4 Şubat 1997 senesinde askerlerin Sincan'da tanklarla boy gösterdiğini daha dün gibi hatırlıyorum. Çevik Bir'in  "Demokrasiye balans ayarı yaptık" sözleri, Müslüman halkımızın hafızasına kazındı. Allah muhafaza, 15 Temmuz Darbe Girişiminde muvaffak olunsaydı, her halde bu defa birileri "Demokrasiyi rayına oturttuk" mu diyeceklerdi?

28 Şubat günü MGK, 9 saatlik uzun mesainin ardından tarihe 28 Şubat kararları olarak geçecek 'Rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler' başlıklı 18 maddelik bir bildiri yayımladı. Bildirinin sonuna "tavsiye edilir" kelimesinin yerine "yaptırım" kullanılması dikkat çekicidir. Başbakan rahmetli Erbakan, her ne kadar MGK'nın kararlarına itiraz edip 'kanunlar MGK'da değil, TBMM'de yapılır' dediyse de fazla diretemeden istifa etmişti.

Bu dönemde, darbenin "fetva" makamında FETÖ'nün olması hayret vericidir. Postmodern darbenin yaşandığı yıllarda kamuoyunda "Hoca efendi" olarak bilinen-15 Temmuz darbesine kalkıştıktan sonra Loca efendi olduğu anlaşılan- Gülen, özel bir televizyon kanalına verdiği röportajda, darbeye methiyeler dizecek kadar pespayeliklerde bulunduğunu hafızasını yoklayanlar hatırlayacaktır.

MGK'nın hükümeti devirmeye yönelik kararları için , "İslami usullere göre değerlendirildiğinde bu bir içtihattır. Hata yapsalar bile bir sevap alırlar." sözleri, Müslümanların tarihine kara bir leke olarak geçti.

Daha sonra zulüm sürecinin yanında yer alan gazetelerin manşetlerini Fetö'nün "Beceremediniz bırakın" çağrısının süslediğine şahit olduk.

BÇG ve cunta yanlısı medyanın işbirliği yaparak ortaya çıkardığı kaos ortamında Fetö'nün açıklamaları "fetva" gibi değerlendiriliyordu. Samanyolu TV'ye konuk olan bu dinin Pavlusu: "Asker daha demokrat" sözleri darbeden yana olduğunun en bariz kanıtıdır.

Bu süreçte ülke vesayet odaklarınca yönetildiği için, işkencenin her türlüsü mübah sayılmaktaydı. Hasseten, sistemin fincancı katırlarını ürküten güzel yüreklere hayat hakkı tanınmamaktaydı. GK çatısı altında hâkim ve savcılar ile medya patronlarına "irtica" konulu brifingler verildiği günler, tarihe ibretlik vesikalar olarak geçti.

Ülkede insanlar inancına uygun olarak yaşamaktan korkar hale geldi. Kamu kurum ve kuruluşlarına getirilen başörtüsü yasağından dolayı da binlerce memurun görevine son verildi. Bir o kadarı da OHAL Valiliğinin emriyle sürgünlere gönderildi. Baskılara aldırmadan inandığı gibi yaşayanlar ise, uzun süre kamuda ve devlet dairelerinde "öcü" muamelesi gördüler.