• DOLAR 34.691
  • EURO 36.686
  • ALTIN 2970.204
  • ...

Sözlükte "çirkin, kötü ve yadırganan söz ve fiiller anlamına gelen münker, literatürde, Allah (c.c)'ın râzı olmadığı, İslam'ın kerih, kabih, günah ve haram olarak gördüğü davranışlar" anlamına gelmektedir. İslam toplumunun dengesini bozan ve Kur'an'da fahşa ve bağy kavramlarıyla birlikte zikir edilen münker kavramı, aynı zamanda  ma'rufun zıddı olarak da bilinmektedir.

" Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır."  (Âl-i İmran:104)

"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten alıkorlar..."  (Tevbe:71)

"Sizden her kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin. Eğer eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle nefret etsin. Ve işte bu, imanın en düşük derecesidir." (Müslim)

İman edenler ve salih amel işleyenler bu eylemi ferdi olarak yapmakla kalmamalı, aynı zamanda mü'min ve salih bir toplumun inşası için mücadele içinde olmalıdırlar. Ayrıca  her fert, sorumluluk bilinciyle hareket edip yaşadığı toplumda  siyasi ve ekonomik dengenin muhafazası için mücadele etmelidir. Toplumda ahlâki dejenerasyonun önüne geçebilmek için nemelazımcılık zihniyetinin terk edilmesi gerekmektedir. Aksi halde toplum ateşten dolu bir yarın kenarına doğru sürüklenecektir.

Bunun için toplumun bütün bireylerine, birbirlerine marufu emretme ve münkerden alıkoyma farziyet ve sorumluluğu yüklenmiştir. Görülen münkerler karşısında, toplumsal hassasiyet ve refleks geliştirip Müslümanların aleyhinde gelişen şartları lehine çevirmenin mücadelesini vermeliyiz. Hakeza erk olan devletin de, Müslüman halkın mal, can, namus, akıl ve din güvenliğini sağlayıp vatandaşlarını kötülüklerden muhafaza etmesi asli vazifeleri arasında olmalıdır.

Öyle şahsi olarak hak üzre bulunanlar, toplumun bozulmasına seyirci kalmaları sonucu hak üzerinde kaim  kalamazlar. Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Davud ve Hz. İsa'nın diliyle Beni İsrail'e lanet edilmesinin sebebi, o dönemde  Yahudi toplumunda yaygın olan günah ve zulüm irtikabını birbirlerinden men etmemeleriydi. Her ne kadar münkeri toplumdan izale konusunda sivil toplum kuruluşları ve İslami camialar bir miktar sorumlu olsalar da, bu konuda asıl sorumluluk devlete düşmektedir.

Sistemin çarkının faiz, fuhuş, kumar, içki, israf ve iltimas gibi haramların üzerine döndüğü bir ülkede ne bereket olur, ne de ahlâklı bir nesil yetişir. Oysa Müslüman bir toplumda çark doğruluk, güvenirlik, adalet, hukuk ve eşitlik ilkesi üzerine dönmelidir. Dini, ahlâki, sosyal ilke ve kuralların işlemediği bir toplumda; haliyle fahşa, münker ve bağy gibi hastalıklar adeta mantar gibi türemeye başlayacaktır.

Doğrusu adalet ve emniyet, nübüvvet mektebinin vazgeçilmezleri arasındadırlar. Bu mektebin müfredatında öyle ihanet ve hıyanete asla rastlanılmaz. Çünkü müfredatın içeriği Kur'anî ilke ve Resul-ü Ekrrem(s.a.v)'in fermanıyla dizayn edilmiştir. Bu mektepte yok müdürmüş, muallim ve talebeymiş, hiçbirinin sorumluluktan vareste olma gibi bir lüksü olamaz. Kişi suç işlemiş ise meşhur bir topçu, popçu veya hazır lopçu olması o kişinin mahkemede ayrıcalığına sebebiyet vermez. O şahsın ajan, rahip ya da papaz olması da  sonucu değiştirmez. Yani o şahsın makamı ve konumu işlediği cürüm ve cinayeti ne meşrulaştırır ne de masumlaştırır.  

"O peygamberler ki Allah'ın buyruklarını tebliğ ederler, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah yeter. Bütün peygamberler vazifelerini bihakkın yerine getirmiş ve kavimlerine adaleti, ihsanı ve akrabaya yardımda bulunmayı emretmişlerdir. Buna karşın fahşa, münker ve bağiyden de menetmişlerdir.

Resulullah(s.a.v), "Size rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir elçiyim." (A'raf: 68.ayet) buyurmuşlardı.

Enfal Suresi 25. ayette: "Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayacak bir fitneden korkup sakının" buyrulmaktadır.

Elhasıl Allah (c. c) emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i a'nil münker vazifesini ümmete olduğu kadar, bu ümmetin idarecilerine de farz kılmıştır. Bu farizayı yerine getiren ümmete en hayırlı ümmet denmiştir.