• DOLAR 32.423
  • EURO 35.127
  • ALTIN 2327.911
  • ...

Hz. Ebubekir Hilafet makamına çıkarken meşhur bir hutbe irad etmişti. Önemli meselelere dair görüşlerinin analiz ve tahlilini birkaç önceki yazılarımda da değinmiştim. Bu haftaki yazımda da aynı konuya devam etmek istiyorum. Devlet başkanı Hz. Ebubekir (r.a) sözlerinin devamında şöyle demişti:

"Hangi İslâm toplumu Allah yolunda cihadı terk ederse, Allah ona zillet ve aşağılık verir."

Günümüz dünyasında birileri 'cihad' kavramının içini boşaltıp anlamını saptırsa da, bu hal "cihad" kavramının İslam tarihindeki önemine halel getirmez. Hz. Ebubekir bu sözüyle Müslümanların izzet ve şerefinin Allah yolunda vermiş olduğu cihada bağlı olduğunu haykırmaktadır. İnsanın yaratılış gayesinin sadece Allah'a kulluk etmek olduğunu, şeref ve izzetin de bu kulluğun derecesiyle ölçülebileceğini bildirmiştir.

Kulluk, Allah'ın Kur'an vasıtasıyla bildirdiği hayat nizamının yasalarına harfiyen uymak, bu yasalar doğrultusunda yaşamaya çalışmak ve bunu tüm insanlığa anlatmaktır. Bunun aksine hareket etmenin, zillet doğuracağının bilincinde olmaktır.

Devlet başkanı; Müslümanların Allah'ın sınırlarının dışına çıkarak kendilerini tehlikeye /cehenneme atmaması konusunda tembihte bulunmaktadır. Müslüman'ın, böyle bir tehlikeden ancak Allah'ın dinine yardım ederek kurtulabileceği gerçeğine işaret etmektedir.

Toplumda yanlış bir anlayışla değerlendirilen şu ayeti hatırlatmadan da geçemeyeceğim:

"Allah yolunda mallarınızı harcayın! Kendinizi (Allah yolunda cihad etmekten kaçarak) tehlikeye atmayın! Böylece iyilik edin! Allah muhakkak iyilik edenleri sever." (Bakara: 195)

Günümüz Müslümanları bu ayeti yanlış yorumlamakta. Bu çarpık anlayışı bertaraf etmek için ayeti tümden gelim yöntemiyle okumak gerekmektedir. Öyle ki ayetin verdiği mesaj doğru algılanabilsin. Bunun yanlış değerlendirmenin önüne geçmenin diğer bir yöntemi de; Kur'an'ı parçacı okumaktan ziyade bütüncül bir anlayışla okumaktan geçmektedir. Dahası ayetin siyak ve sibakını, yani bir önceki ve sonraki ayetleri bilmek lazım ki bu yanlış değerlendirmenin önüne geçilebilsin. 

Aksi halde Bektaşi mantığı devreye girer. Hani Bektaşi'ye "Niçin namaz kılmazsın? Sorduklarında O, Allah Kur'an'da " Namaza yaklaşmayın!" demişti ya...

"Kendinizi tehlikeye atmayın! Bakın, ayet de 'kendinizi tehlikeye atmayınız!' demiyor mu? Bu yanlış değerlendirme Bektaşiliğin bir başka şeklidir desek herhalde mübalağa yapmış olmayız. Oysa burada doğru olan, "Allah yolunda harcamaktan kaçınarak kendinizi tehlikeye atmayın" şeklinde olanıdır.

"Hangi Müslüman toplum arasında fuhuş yayılırsa, Allah onlara vereceği belâ ve cezayı umumileştirir."

Neslin bozulmaması ve aile düzeninin devamı için, harama giden yollar devlet eliyle kesilmelidir. Çünkü devlet erktir; devlet bu erkliğini de önce adaleti tesis etmek ve toplumun değerlerini korumak için kullanmalıdır. Bir toplumda fuhuş/faiz belasının yayılması o toplumu uçurumun kenarına götürmektedir. Allah Teâlâ, fuhşu yasaklamış ve insanın huzuru ve saadeti için de, aile düzeninin korunmasını emretmiştir.

Bu düzeni sağlama adına, İslam fıkhında, fuhuş yapan evli erkek ve kadınlara ağır cezalar takdir edilmiştir. Müslüman bir memlekette hukuk kararıyla zinanın serbest bırakıldığını varsayın;  o toplum haliyle fuhuş terörüne teslim olmaz mı?  Memlekette zinaya götüren yollar sonuna kadar açık. Dahası zinaya karşı çıkmak suç bile kabul edilmektedir. Bir kasaba düşünün... Köpekleri salınmış ancak taşlar bağlanmış... O kasabada kendini nasıl savunacaksın? Anlaşılan odur ki, Müslüman ülke olarak bir tezat halini yaşamaktayız. Haleti ruhiyesi ve ahlâkı bozuk böylesi garip bir toplumda, dindar gençlikten ziyade olsa olsa zevk ve sefa peşinde koşan bir gençlik yetişir.

İslam Hukukuna göre üç fiilin cezası ölümdür:

1.Müslüman iken İslam'ı terk edip Müslümanlar aleyhinde çalışan,

2.Meşru sebebe dayanmaksızın bir insanı öldüren,

3.Zina, yani fuhuş yapan evli erkek veya evli kadın.

Evet, Hz Ebubekir, İslam toplumunun bu felaketten uzak durmasını, aksi halde Allah'tan gelen belanın bütün topluma şamil olacağını bildirmiştir.

"Allah'a ve Resulüne itaat ettiğim müddetçe bana itaat edin! Şayet Allah'a ve Resulüne isyan edersem, artık bana itaat yoktur."

Hz. Ebubekir (r.a), konuşmasının son cümlesini teşkil eden bu tarihi sözleriyle, devlet başkanı olarak kendisine edilmesi gereken itaatin sınırlarını çizmiştir.

Hz. Ebubekir; "Ben Müslümanların devlet başkanı olarak, Allah'ın emirlerini uygulamada Resulullah (s.a.v)'ı, örnek almakla mükellefim. Şayet Allah'ın Kur'an'da çizdiği bu yolu terk edersem, yani O'nun ahkâmını değil, kendi keyfi kanunlarımı tatbik etmeye kalkışırsam, bana itaat yoktur" .

Allah'a emanet kalın...