• DOLAR 32.385
  • EURO 35.067
  • ALTIN 2326.35
  • ...

Ünlü Fransız düşünür Louis Althusser`in (1918-1990) siyaset felsefesine kazandırdığı önemli kavramlardan biri “Devletin ideolojik aygıtları” kavramıdır. Althusser, temelde devletin iki tür aygıta sahip olduğunu vurgular. Bunlar: 1- Baskıcı devlet aygıtları 2- ideolojik devlet aygıtları. O, ideolojik devlet aygıtlarının da en az baskıcı aygıtlar kadar etkili olduğu kanaatindedir. Mahkemeler, polis, askeriye ve hapishane gibi unsurlardan oluşan baskıcı aygıtların, işlevini güç kullanımı yoluyla hayata geçirdiğini belirten Althusser, okullardan kiliseden (İbadethaneden) kitle iletişim araçlarından oluşan ideolojik devlet aygıtlarının işlevinin kitleleri hâkim ideolojiyi kabul etmeleri için ikna etmek olduğunu söyler… İki tür arasındaki fark, kullandıkları yöntemler ve baskılama oranlarıdır. Burada ilgilendiğimiz hangi türün daha etkin olduğu değil, bu iki türün ülkemizde hangi ideolojiye hizmet ettikleridir. Özellikle de ikinci kısım olan “Devletin ideolojik aygıtları”

Bu sorunun ışığında Türkiye`nin dünü ile bugününü kıyaslayarak gözden geçirdiğimizde çarpıcı sonuçlarla karşılaşacağımız mukadder görünüyor. 1908`den günümüze ülke idaresine hâkim olan ittihat ve terakki cemiyetinin ideolojisi tek geçer akçe olduğu için nesiller üzerine yapılan her çalışmanın mahsulünü de onlar topluyor haliyle.

İttihatçı zihniyetin sahadaki yansıması kendini daima “Laiklik ve milliyetçilik” üzerinden göstermiştir. İttihatçıların örgütlü çalışmalarının doğal bir uzantısı olan cumhuriyet ve Kemalist anlayış bu yansımanın devlet idaresindeki isimlendirmeleri olmuştur. Kemalizm her ne kadar bir ideoloji olmasa da, gölgesine sığınanların seküler dünya görüşlerine ışık tuttuğu için kutsal bir objeye dönüştürülmüş, dahası bu: yaşam modeline dönüştürülerek dayatılagelmiştir.

Yaklaşık 15 yıldır iktidarda bulunup kendisini “muhafazakâr-demokrat” diye ifade eden ve geniş halk kitlelerince destek gören AK partinin ortaya koyduğu ılımlı siyasetin kendilerini milletin ve devletin tartışılmaz sahipleri olarak gören bu mütegallibe takımını hiç de geriletmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Öyle ki dün olduğu gibi bugün de ittihatçı zorbalardan birileri pervasızca kalkıp “oyların sayılmayacağını, tartılacağını” bir diğeri “kendilerinden başkasının muktedir olamayacağını” veya “…(kendilerine karşıt olanları) denize dökeceklerini…” haykırabiliyor. Aslında bu tavırları kendi şahıslarından çok kurumsal olarak güvendikleri bazı yapıların varlığına işaret ediyor.

Bununla birlikte AK parti tecrübesi göstermiştir ki: Köklü ve temel reformlara gidilmedikçe yapılan birçok çalışmadan ittihatçılar kazançlı çıkmaktadır.

AK parti 15 yıldır iktidarda bulunmakla beraber, kullandığı devlet aygıtları ne yazık ki toplumun ve gençliğin ve daha önemlisi yeni neslin laiklik temelinde şekillenmesini önleyememiş “dindar toplum” söylemi karşılık bulamamış, bunun yerine milliyetçi yönü ağır basan etiket dindarlığıyla yetinen, tarihi övgü ve sövgü malzemesi olarak kullanan… Ve nihayette ittihat ve terakki zihniyetinin hedeflediğine yakın bir kitlenin oluşumuna kaynaklık etmiştir.

Model olarak “Amerikan yaşam tarzını, Amerika rüyasını ve Hollywood dünyasını alıp bire bir kopya ederek halka sunmanın neticesi “sekülarize olmuş Müslüman toplum olmuştur. Ne yazık ki devletin ideolojik aygıtları sayılan eğitim, diyanet, kitle iletişim araçları tüm çabalara karşın hâlihazırda mezkûr yaşam tarzına hizmet etmeye devam ediyor. Tam bağımsız güçlü bir Müslüman Türkiye hedefleniyorsa devletin ideolojik aygıtları bu yönde kullanılmalıdır.