• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Her yıl Şubat`ın 28`inde darbe hatırlanıyor, çekilen sıkıntılar, yapılan eziyetler ekranlara yansıyor boy boy. Müslüman kimliklere ve değerlere yapılan darbenin yansıması darbe mağdurlarının dilleriyle daha net açığa çıkıyor. O yıllara ait videolar resimler haberlerin konusu oluyor. Tarihe kara bir leke olarak geçen 28 Şubat darbesi haksızlığın, despotluğun, otoriterliğin kimler tarafından yapıldığını da ayan beyan ortaya koyuyor. Zaten her darbede onlar baş rolü oynarken, Müslüman bir bayanın başörtüsüne özgürlük isteği çok görülüp büyük bir korku ve panik yaşanıyor.
O günlerden kalma görüntüler televizyona yansırken en çokta etkisinde kaldığım tesettürlü bacılarımızın direnişi oluyor. Örtüye yapılan haksızlık onları ayaklandırıp hatta grev yapamaya, kimisinin hırpalanmasına kadar dayanıyor. Bu görüntüler gözyaşının boğaza düğümlendiği anları hissettirirken onların aziz direnişini tebrik edercesine bir şükran gönderilmesi lazımdır o döneme...

Yozlaştırılmamış, fıtratından soyutlanmamış o güzel tesettürü görüp günümüze baktıkça yıllar sonra nasıl da değiştiğine şaşırıyor.(Elbette örtünün hakkını veren kardeşlerimiz bu sözden müstesnadır.) Evet, o zaman bir darbe yaşandı ve inancının imtihanını veren Müslümanlar o dönem de sınandı belki de. Bunu eyleme döküp ellerinden geleni yapan bacılarımızın o görüntüleri yeterlidir. Açıktan bir darbe ve açıktan bir mücadele olup o mücadelede de sabır sebat var olup günümüze ulaşacak ve bizi duygulandıracak kadar değer içeriyor.

Fakat şimdi de aslında bir darbe oluyor. 28 Şubat kadar yankısı duyulmuyor ve gizliden gizliye... Gizliden gizliye yapılan iş açıktan yapılan işten on kat daha tehlikelidir. Münafığın bir müşrike nispeten daha tehlikeli olması gibi. Ya da gece karanlığında siyah bir taşın üstünde yürüyen siyah bir böceğin tanımlaması olan `riya`nın şirke kapı açtığı ve şirkin de günahların en büyüğü olduğunu bilmek gibi... Maddiyat alanında da bir şey yok amaç maneviyat! Maneviyatın tahrip olması... Ve bu tahrifi de en çok kadın üzerinden kadının da en muhkem kalesi olan tesettürü üzerinden yapıyorlar. Evet gizliden gizliye ve süslü olunca da bu darbe tuzağının farkında değiller birçok kardeşimiz. Moda, değişim, yenilik, güzellik adı altında yapılan bu darbe kendisini ele vermeyecek kadar ılımlı görünüyor. Fakat öyle bir önem arz ediyor ki, 28 Şubat darbesinden çok daha çetin ve çok daha tehlikeli...

Sadece tesettür üzerinden değil, direnme ruhunu da kaybettiriyorlar. Her kanuna eyvallah deme rahatlığıyla okullardaki başörtüsü mücadelesi çoktandır bitti.(her ne kadar yasak kalkmışsa da ilköğretim ve lise de hala devam etmektedir.) Kardeşlerimiz çok rahat bir şekilde İslami değerlerinden taviz verip tercih etme noktasında batılı seçip çok rahat okuyabiliyorlar. Ya da daha önce yani hemen darbe sonrası fetvası verilmeyen perukla eğitim alırlarken, `başörtüsü furuattır` sözünün hakikatsizliğine itibar etmeyip kayda değer görebildiler. Bu darbenin evreleri...

Yine İslam`ı, hayatın bütününe yaymaktan ziyade belirli ibadetler ve belirli zamanlara has kılıp İslam`ı yaşamdan çıkarmak için her yolu deniyorlar. Keza hayat kitabımız Kuran-ı Kerim`e en önemli görevin sonsuz bir saygı ve hürmetin olması gerektiğini söyler gibi, Kuran`ın hayatımıza yön verecek bir Kitap haline gelmesine tahammül etmeyip O`nu sadece duvarlara asılan ve sadece yüzünden okumak olarak kabul ettirip hayatın içinden çıkarıyorlar. Her yer kendi menfaatleriyle süslenmiş olup teknolojiyi kendi çıkarlarına alet edip ahireti hesaptan çıkarmayı amaçlıyorlar.

Tüm bu yazdıklarımızdan sonra şimdiki gizli darbenin hedefi saptanmalı, mümin insanlar birlikte bilinci kuşanmalı ve uyanık olup her an onun tehlikesi bilinip hissedilmelidir. Çünkü bu gizli darbenin ıslah olması, aslına ve özüne dönmesi oldukça zordur. Eğer bu darbeye karşı zırh kuşanılır ve fıtrata döndürülürse diğer birinci anlamdaki darbelere karşı daha sağlam olunup ak bir yüzle çıkılır.
...
Son olarak darbe demişken şimdiki `hizmet cemaatinin de` hükümete darbe yaptığı söyleniyor dillerde. Hükümetten de ziyade bu halkın duygularına, düşüncelerine, tüm değerlerine yapılmıştır. Yazımızın ortasındaki `başörtüsü furuattır` sözü de cemaatin liderine aittir değil mi? Daha baştan nasıl da halkın inanç değerleriyle oynandığı ve istismar edildiği aşikardır. Neyse ki hakkı gören görmüş ve bir tanıdığımın dediği gibi; `Biz hep onların sohbetlerine giderdik... Bir hoca hiç böyle beddua eder mi, nasıl bir hoca?! Yok yok bir daha gitmem!` diye içerlemiş ve doğrudan yana olmuştur.

Baki Muhabbetle...