• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...

Başlı başına bir sektör olan sigortanın birçok çeşidi bulunmaktadır. Gün geçtikçe de bu çeşitler giderek artmaktadır. Fakat hemen hemen hepsi mâl ve hayat sigortası altında toplanabilir. Hayat sigortası denildiğinde aklımıza vefat, yaşlılık, hastalık, kaza ve sağlık sigortaları gelmektedir. Yani özetle, konusu insanın kendisidir. Mâl sigortasıyla ise menkul veya gayrimenkul mallara yanma, deprem, yağma ve sel gibi zararların dokunmasıyla sigortacının, müşterisi olan sigortalıya verdiği karşılık kastedilmektedir. Aynı şekilde vasıtalara yapılan sigortalar da malî kısma dâhildir.

Mâl ve hayat sigortasının, bütün çeşitleriyle haram olduğu açıktır. Fıkhî kaynaklara baktığımızda bu şekilde bir ticareti meşru kılan hiçbir delil bulunmazken aksine delalet eden çok sayıda sebep yer almaktadır. Mesela genel itibariyle hayat sigortasına baktığımızda ihtimaller üzerine bina edilen bir akit görmekteyiz. Vefat etme, yaşlılık, kaza ve sıhhat Allah`u Teâlâ`nın takdiriyle gerçekleşebilecek durumlardır. Ölüm kesindir ama vaktini sadece yüce yaradan bilir. Öyleyse nasıl olur da içerisinde faizin, kumarın, belirsizliğin, aldatmanın yer aldığı bir muamele meşru görülür! Aynı şekilde mâl varlığı bulunan kimselerin yaptığı sigortalarla ilgili durum da böyledir. Nasıl olur da sigortaya yeni başvuran bir kimsenin malına herhangi bir zarar dokunduğunda sigorta şirketi kendisine azımsanmayacak miktarda karşılık verir. Ya da nasıl olur da yıllarca sigorta şirketine düzenli olarak prim yatıran birinin malına zarar dokunmadığı takdirde ödenen bu primler olduğu gibi sigortacıya kalıyor. İşte âlimlerimizin sigortayı meşru görmemesinin sebebi bu belirsizlik ve aldatmacadır. Bir önceki yazımda, genel itibariyle sigortayı haram kılan diğer sebepleri detaylıca izah etmiştim.

Devletin vatandaşlara zorunlu kıldığı sigortaya gelince; bu tür sigortalara baktığımızda karşımıza sosyal güvenlik, sağlık ve araç sigortaları gelmektedir. Sosyal güvence denildiğinde sadece sağlık sigortası değil emeklilik süresinde devletin vatandaşlarına ödediği maaşlar da kastedilmektedir. Devlet tarafından zorunlu kılınan ve işveren, işçi ve devletin ortaklaşa yaptığı bu çeşit sigorta ticaret değil de hizmet amacı güttüğünden muasır âlimlerce caiz görülmüştür. (El Fıkhu'l İslami ve Edilletuhu – Vehbe Zuhayî 4/210)

Devlet sağlık, yaşlılık ve acil musibetler neticesinde vatandaşlarına bakmakla yükümlüdür. Bunu da sosyal güvence gibi vesilelerle değil de sadece kendi imkânıyla yapması oldukça zordur. Zaten devlete ödenen sigorta primleri fazlasıyla halkın kendisine geri dönmektedir. Sigortalının yatırdığı parayı, devletten fazlasıyla alması ise faiz değil, bir çeşit devlet hibesidir. Zira bu para yatırılmasaydı dahi devlet yine bu vatandaşına başka gerekçelerle bakmakla yükümlü olacaktı.

Müslüman Âlimler Konferansı 1972`de gerçekleştirdiği yedinci toplantıda devlet tarafından zorunlu kılınan sosyal güvenlik sigortasının caiz olduğu hususunda görüş beyan etti.

Devletin araçlar için vatandaşlarına zorunlu kıldığı özel sigortalarla ilgili mesuliyet yaptırana değil zorunlu kılana aittir. İhtiyari bir şekilde olduğu takdirde haram olan araba sigortaları zaruretten ötürü caizdir. Fakat kişilerin inisiyatifine bırakılan kasko zorunlu olmadığından haramdır.

Kısmet olursa bir sonraki yazımda alimlerin caiz gördüğü alternatif sigortacılık hakkındaki yazımı kaleme alacağım.