• DOLAR 32.528
  • EURO 34.751
  • ALTIN 2491.359
  • ...
SON DAKİKA

Müminlerin en belirgin vasıflarından biri de fedakârlıktır. Mümin şahsi, ailevi, hatta mensubu bulunduğu cemaatin çıkarlarını ümmete feda etmekten çekinmez. Ümmetin menfaatleri kuşkusuz fertlerin ve cemaatlerin menfaatine tercih edilir. Ancak bunun da bir ölçüsü olması gerekir. Bu fedakârlığın maksadı sadece ve sadece Allah`ın rızasını kazanmaktan ibaret olmalıdır. Yani toplumun ve ya ümmetin menfaatleri gereğidir diye “Allah`ın rızası” da feda edilebilir mi? Daha açık bir ifade ile mümin ümmet için mevkiinden makamından malından canından evladından fedakârlık yapsa da “imanından” fedakârlık yapabilir mi? Allah`ın gazabını gerektiren bir fedakârlık makbul ve muteber midir?

Kendine “hizmet” adını veren “Hezimet” hareketi güya fedakârlık yapıyoruz diye gayretullaha dokunan işler yaptılar. Açıkça nassa muhalefet ettiler. Güya ümmetin menfaati için Anadolu`nun masum kızlarını iffetlerinden izzetlerinden fedakârlığa zorladılar. Eşleri deşifre olmasın diye sadece başını açmakla yetinmeyip yabancı erkelerle dansa mecbur bırakıldılar(*). Kuşkusuz böyle bir fedakârlık! Allah`ın rızasını değil gazabını gerektirir, nitekim oldu da.

Yani demem o ki, fedakârlık edilebilen şeyler var, edilemeyenler var. Mesela “adalet” hiçbir şeye feda edilemez. Esasen Adaletten feragat zulme rızadır. Zulme rıza zulümdür. Adaletten boşalan yere zulüm dolar. Ümmetin hatırı için adalet taleplerinden feragat etmek akla ziyan, bir mantık çelişkisidir.  

Bir camianın fertleri için mevki, makam ve kadrolar istemesi ile ADALET istemesi aynı şeyler değildir. Liyakat göz ardı edilerek istenen makam ve kadrolar belki isteyeni küçük düşürücü ve adalete aykırı taleplerdir. Ancak adalet istemek bir bakıma yönetimin zulmüne mani olmaktır. Bu da gerçekte yardım talebi değil, muhtaç yönetime yardım etmektir. Umeranın ıslahına dolayısıyla toplumun ıslahına katkıdır.

Zulmen zindanlara atılan ümmetin fedaileri için adalet istemek mecburidir. Bu talep kadro talepleri gibi mahcubiyetle istenecek bir şey değil en yüksek bir seda ile âlemin duyacağı şekilde ve gururla talep edilecek bir şeydir.  

Ümmetin ve ya toplumun menfaati icap ettiğinde işyerini, fabrikanı, derneğini, partini kapatabilirsin. Açlığa, yoksulluğa razı olabilirsin. Ama kardeşinin açıkça maruz kaldığı zulme razı olamazsın. Mazlum kardeşlerimiz sabır ve metanetle katlansalar dahi bu zulme kesinlikle razı olamazlar.

Bizim kabul edemeyeceğimiz şey adaletten bilerek fedakârlık yapılmasıdır. Zulümden toplumun menfaat ve maslahatını ummak sadece aziz dinimize değil ifsad olmamış akla ve mantığa da aykırıdır. Adaletten fedakârlık başka bir ifade ile zulme rıza; ya korku, ya malların ve ticaretin kesada uğraması ya da zalimden beklenen daha büyük bir zulüm endişesi ile izah edilebilir. Bu da açıkça imtihanın kaybı anlamındadır.

Korkuya en çok laik olan Allah`tır. Süper(!) Güçlerden ve iktidarlardan korkanlar Allah`tan korkmamanın bedelini birbirlerini boğazlamak suretiyle ödüyorlar. Birçoğu başlarına gelenin Allah`tan geldiğinden dahi gafil olarak ağır bedeller ödemeye devam ediyorlar. Allah bizleri muhafaza eylesin, âmin.

(*) Bu konu taviz vermediği için askeri şura kararı ile ihraç edilen bir albay kardeşimin görgüye dayalı tespitidir.