• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Avrupalılar, bir ülkeye ister diplomatik, eğitim, insani yardım, ticaret ve misyonerlik üzerinden girsinler, isterse bunlarla birlikte veya bunlardan sonra oraya girip sömürgeleştirmiş olsunlar, evvelemirde yaptıkları işlerden biri de o ülkenin adeta bir röntgenini çekmektir!

Orada yaşayan halkın-halkların renklerinden tutunuz, onların etnik, dini ve mezhebi aidiyetleri, birbirileri ile olan ilişkileri, karakterleri, zaafları, idari ve dini kurumları, mabet, medrese, okul vb. eğitim kurumlarına ve ülkenin ekonomik, ticari, tarımsal yapısı, bitki örtüsü ve tabii ki, madenlerine kadar aklınıza gelen ne varsa, hakkında bilgi toplayıp kayıt altına almışlardır. 

İnsanlarını değerlendirirken iki hususa dikkat etmişlerdir: Birincisi; kendilerine nasıl hizmet ettirirler. İkincisi; oralardaki çıkarlarını kalıcı kılmak için bu insanları birbirilerine karşı nasıl kullanabilirler. Bunun içindir ki, onların gözünde her kavim, her dini topluluk her renk ve her dil aynı zamanda kullanabilecekleri birer sorundur. Ki bunların adını koymaktan da çekinmemişlerdir; Ermeni Sorunu, Arap Sorunu, Kürt Sorunu, Türk Sorunu ve ila ahir. Evet, yanlış okumadınız, Türklerin de sorun olarak tanımlanıp değerlendirildiği olmuştur.

Örneğin, 150 yıldan beridir gündemimizde “sorun” olarak tanımlanan Ermeniler…  Müslüman Araplar, Kürtler ve Türkler zaman içinde onların ülkelerini fethettiler, ama kendilerini imha etme yoluna gitmedikleri gibi, onları sorun olarak da görmediler. Ermenileri sorun olarak görenler ve sadece Ermeni oldukları için onları bazen katliamlardan geçirenler ve bazen de sürenler olmuştu, ama bunlar Müslümanlar değil, Sasaniler ve Bizanslılar idi. Ama Avrupalılar Ermenileri bir soruna dönüştürmeyi başarabildiler. Ermeniler olayı soykırım olarak tanımlarken, Türkler de bunun bir mukatele olduğunu söylediler. Oysa Ermeniler kadar Kürtler ve Türkler de birer kurbandırlar; evvela zaaflarının ve saniyen emperyalistlerin birer kurbanı… Bu, benim iddiam değil, sözünü ettiğimiz arşivlerdeki belgelerin söyledikleridir. Çünkü bu arşivlerde hangi ülkelerin Ermenileri şiddete ikna ettiklerini ve ajanları üzerinden bölgede ne gibi olaylar çıkardıklarını öğreniyorsunuz.

Toplumların etnik, dini, mezhebi ve coğrafi aidiyetleri ve bu aidiyetleri kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirmek, Avrupalıların olmazsa olmaz politikalarındandır. Ancak sıkça dediğim gibi, diğer konulara da aynı ciddiyetle eğilmişlerdir.

Örneğin, Osmanlıların uluslararası ticareti üzerine tuttukları arşivlerden kim bilir kaç tane doktora tezi çıkar. Eğer gümrük defterleri-sicilleri tutulmuşsa ve bunlar da eğer Mustafa Kemal Atatürk Döneminde imha edilen veya Bulgaristan’a satılan evrakın içinde değilse, hangi ülkelere neleri ihraç ettiğimiz hakkındaki bilgilere ulaşabiliriz belki. Ama 22 milyon kilometre kareye hükmeden Osmanlının uluslararası ticaretle uğraşan ne kadar tüccarı vardı, bunlar hangi ülkelere ne satıyor ve oralardan ne alıyorlardı, bilmiyoruz. Bu ve benzeri bilgiler için de doğru adres yine Avrupa arşivleridir. Mesela, dönemin Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresia, Osmanlı ürünlerine ambargo koymak yerine, üreterek rekabet etme yoluna gitmiş ve bu amaçla maliye memurlarına, Viyana’da mukim Osmanlı tüccarlarını tespit edip, ithal ve ihraç ettikleri ürünler hakkında bilgi toplamalarını emretmiştir. Hazırlanan bu rapora göre, 1776-1777 yılı itibariyle Viyana’da 269 Osmanlı taciri bulunmakta ve-veya ikamet etmektedir. Bunların 169’ı ile yüz yüze görüşüyorlar ve kendilerine aşağı yukarı 20 soru yöneltiyorlar…

Veya bir şehrin tarihi, etnik, coğrafi, ekonomik, askeri, kültürel, dini, tarımsal ve sosyal yapısını mı öğrenmek istiyorsunuz?

Balkanlardaki veya diğer yerlerdeki şehirlerden biri de olabilir, ama Anadolu’nun şehirlerinden Elazığ’ı örnek olarak vereyim. Yani namı diğer Elaziz! 

Cumhuriyet döneminde bile böylesine kapsamlı bir çalışma yapılmış mı, bilmiyorum!

Buradaki arşivlerde bulduğum “Mamurat-ul-Aziz” adlı bu rapor, 15 Mart 1897 tarihli olup, 159 sayfadan ve renkli bir haritadan oluşmaktadır. Belediyenin veya valiliğin bu raporu kendi şehirlerine kazandırmaları yönünde bazı girişimlerim oldu, ama boşuna…

İyisi mi, bu yazıyı da anılan “İçindekiler” bölümü ile sonlandıralım:

“Vilayetin yeri ve kuruluşu, Vilayetin konumu - sınırları Tepeler – dağlar… Akarsular… Göller ve bataklık araziler… Klima… Nüfus: 1895 Salnamesi’ne göre Mamuret-ul-Aziz Vilayetİnin milliyet-din, yaş, cinsiyet ve yerleşim birimlerine göre dağılımı İSTATİSTİK… 1895 Salnamesi’ne göre Harput-Mezre nüfusunun milliyet-din, cinsiyet ve yerleşim birimlerine göre dağılımı… Hatırlatma: 6 Vilayette Nüfus dağılımı… Aşiretler…  Yezidiler veya Şemsiler (Güneşperestler), Kürtler, Kızılbaş… Bölgede sosyal güvenlik… Bölge Ekonomisi… Değirmenler… Hayvancılık… Ormanlar… Bölgedeki vahşi hayvanlar… Madencilik… Tuzculuk… Bölgenin idari yapısı… 1896 (1312) Salnamesi’ne göre Mamuret-ul-Aziz’in mülki taksimi İSTATİSTİK… Yargı Sistemi… Hapishaneler… Maliye – Finans- Maliye / Gümrük makamları / memurları… Tütün – Tütün kültürü…  Siyasi / İdari bölgelerin gelirleri: Harput, Malatya, Dersim… Askeri Sistem: Ordunun bölgedeki dağılımı / konuşlandırılışı… Askeri okul: Rüştiye Mektebi, Askeri Hastaneler… Dini Cemaatler ve Otoriteler: a) Müslümanlar, b) Ermeni-Georgian., c) Ermeni Ortodoks, d) Ermeni Protestan, f) Süryaniler, g) Rum Ortodokslar İSTATİSTİK… Konsolosluklar – Temsilcilikler… Eğitim Sistemi: Okullar: a)Müslüman okulları Ermeniler… Yollar, Köprüler ve yol ücretleri (Prestationlar)… Demiryolları- Projeler… Posta ve Telgraf… Tarımcılık, para ve kredi sistemi… Ölçü ve tartı aletleri… Endüstri ve İşletmecilik… Ticaret ve ulaşım… İhracat… İthalat… Kervancılık / Ticaret. Ulaşım… Kıyım – çatışmalar (Bölgede gıpta edilecek bir barışın hüküm sürdüğü ama bunun nasıl istikrarsızlaştırıldığı anlatılmaktadır)…  Harita… 1895-1896 Salnamesi’ne göre yerleşim birimlerindeki nüfus dağılımı (bütün köyler de dâhil olmak üzere Müslüman ve Ermeni nüfusu) İSTATİSTİK…”