• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Bu karşılaştırmaya sizlerden o kadar ufuk açıcı eleştiriler, katkılar ve tavsiyeler geldi ki, bunların ışığında bir kitap bile yazılabilir.

Yeri gelmişken belirtelim, her iki şehrin de uzmanı değiliz, sadece uzun yıllar mukimi ve aynı zamanda seveniyiz. Amacımız bu şehirlerin doğal güzelliklerinin yanı sıra kimlerin bu şehirlere hizmet ve kimlerin de ihanet ettiklerine dikkat çekmektir.

İki şehri doğal güzellikleri bakımından birbirine kıyaslamak nasıl ki, İstanbul’a bir hakaret ise, son yüz yıl içinde her iki şehrin sahiplerini-sakinlerini-yöneticilerini kendi şehirlerine kattıkları veya onlardan aldıkları bakımından kıyaslamak da Viyana’nın sahiplerine-sakinlerine-yöneticilerine haksızlık olur. Birinci kıyas, Allah vergisidir ve dolayısıyla Viyana’nın da neden İstanbul gibi güzel olmadığını sormaya hakkımız yoktur. İkincisi ise, ihtiyari bir durumdur ve herkes eylemlerinden sorumludur.

İstanbul’un yöneticileri, geçelim İstanbul’un güzelliğine güzellik katmayı, olan güzelliğini de yok etmek için ihanet düzeyinde bir tahribatın içindedirler. Malumumuz, “İstanbul’a ihanet ettikleri” itirafı Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’a aittir. Kendilerinin alt yapı bakımından İstanbul’a hizmetleri en az bütün seleflerinin hizmetlerinin toplamı kadar veya daha fazla olduğu halde ve buna rağmen İstanbul’a yaptıklarının içinde ihanet de olduğunu söylüyorsa, başka bir söze hacet yoktur.

Kendisini görmeyenleri bile kendisine âşık yapacak kadar güzel olan İstanbul’a yapılan bu ihanet aynı zamanda bir tecavüzdür de. Denebilir ki, İstanbul’un yöneticileri, ihanet ve tecavüzlerinden dolayı akşamları tövbe etseler bile, sabah oldu mu, işlerine ihanetle yine ihanet ve tecavüzle başlıyorlar. Yanlış anlaşılmasın, İstanbul’un sakinleri de bu kötü fiillerde suç ortağıdırlar. Çünkü İstanbul’un güvensiz şehirlerin arasında yer almasındaki payları yöneticilerinki kadardır.

Örneğin, sokakta yürüyenlerin ve seyir halinde olan sürücülerin birbirilerine olan saygıları da o şehrin ne kadar güvenilir ve medeni olduğunu gösteren önemli ölçülerdendir. İstanbul’u bu yönüyle de ne Viyana ile ve ne de onca işgal ve savaş yaşamış olan Kabil ile bile kıyaslayamayız. 

Ve her iki şehrin renklerine ve siluetlerine gelince…

Viyana cenahında değişen bir şey yok… Önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, krallıktan cumhuriyete geçen Avusturya’nın laikleri, saltanattan cumhuriyete geçen laiklerin camilere yaptıklarını kiliselere yapmadılar. Evet, Hristiyanlığın yerine laikliği ikame ettiler, lakin ne bir kiliseyi ahıra, pavyona ve müzeye çevirdiler ve ne de bir din adamını Viyana’nın herhangi bir meydanında darağacına çektiler…

Hatta Viyana’nın merkezindeki büyük kilisenin (Stephansdom) karşısında bulunan “Haas Haus” adındaki bina katedralin görkemine yakışmadığı için yıkıp, oranın dokusuna uygun bir mimari ile yaptılar.

Anlayacağımız, Viyana cenahında değişen bir şey yok; yöneticileri emanete riayet duyarlılığıyla Viyana’nın güzelliğini korumaya ve değerine değer katmaya çalışıyorlar. En önemlisi de dünyanın en yaşanabilir şehri yapacak kadar işlerinin ehlidirler.

İstanbul cephesinde de değişen bir şey yok, ama ne yazık ki olumsuz anlamda…

Kaldı ki, bugünkü İstanbul’un işi çok daha bir zordur. Çünkü eskiden sadece camilere, kıyafetlere ve renklere savaş açan yöneticiler vardı. Şimdi ise, o iflah olmaz ve habis ruhlulara camilerimizi ve diğer değerlerimizi doyum bilmez ihtiraslarına ve gökdelenlere boğduranlar eklendi. Şu kötü talihe bakınız ki, her ikisi de birbirinden besleniyorlar ve İstanbul’a ihanet ve tecavüz konusunda da birbiriyle ittifak halindedirler.

Üstüne bir de Karadeniz dalgası İstanbul’a bir karabasan gibi çökmüş ve gâh sağdan, gâh soldan öyle bir vuruyor ki…

Sonuçta bazılarımız, nazenin İstanbul’umuzu bu ihanet ve tecavüzden nasıl kurtaracağız diye düşünüyorken, kim bilir, belki mezardakiler de, “ne zaman üzerimizden bir gökdelenle geçecekler” diye korkuyorlardır! Korkmakta haksız da sayılmazlar. Çünkü canlıların bir afet esnasında toplanacağı yerlere dahi çarşı Pazar kuranlar ve gökdelen dikenler, ölülerden mi korkacaklar?

İstanbullular da bu hale son mu verecekler, yoksa tecavüzcülerine bir daha ilanıaşk mı yapacaklar, yaşayanlarımız görecektir.

Ama biz Viyana’da da olsak, “bize ne İstanbul’dan?” demiyoruz; ihanete, tecavüze ve talana karşı ve dahi hem Karadeniz, hem Boğaz ve hem Marmara’nın dalgalarına inat, İstanbul’un kurtuluşu için dua ediyor ve özlem dolu selamlarımızı da Tuna ile gönderiyoruz!