• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Bu karşılaştırmayı yapmamızın nedeni, dünyanın en yaşanabilir şehri olarak seçilen Viyana’yı “emin belde” kavramı doğrultusunda değerlendirdiğimiz yazıya gelen olumlu tepkiler ve yapılan katkılardır.

Malumunuz, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Viyana, Avusturya –Macaristan İmparatorluğu’nun başkenti idiler. Birinci Dünya Savaşı her iki imparatorluğun sonunu da getirince, payitahtlar da bundan nasiplerini az veya çok aldılar. Habsburg Hanedanlığının mirası üzerine kurulan Avusturya Cumhuriyeti, Viyana’yı başkent olarak kullanmaya devam etti, ama Osmanlı Hanedanlığının mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, tercihini Ankara’dan yana yaptı.

Sorumuz, her iki cumhuriyetin kendi başkentlerine nasıl bir muameleyi reva gördükleridir. Karşılaştırmamız da yine bu çerçevede olacaktır.

Avusturyalılar da saltanatın Batıdaki karşılığı olan Krallık rejimi yerine Cumhuriyeti ikame ettiler, ama imparatorluğun tarihi, dini, kültürel mirasına hiç mi hiç dokunmadılar. Yani imparatorluktan kalan her şeye gözleri gibi bakmışlar ve bakmaktadırlar. Tabii ki, istisnaları da vardır. Örneğin, Viyana’yı yüzlerce yıl boyunca dışarıdan gelen bütün tehlikelere karşı koruyan surları tamamen ortadan kaldırmak yerine, bir kısmını bırakmaları daha iyi olmaz mıydı? Surlar konusunda İstanbul’un tartışma ve kıyas götürmez bir farkı ortaya çıkıyor.

Unutmadan belirtelim; bugünkü İstanbul’un nüfusu 16 milyonun üstünde iken, Viyana’nın nüfusu da iki milyonun altındadır. İstanbul, Avusturya’dan da iki kattan daha fazlasıdır.

Bugün Viyana’nın 23 ve İstanbul’un 39 ilçesi vardır.

Her ikisi de yüz yıl öncesine göre hem nüfus olarak birkaç kat büyümüşlerdir ve hem de yer olarak genişlemişlerdir. Ancak Viyana medeni yönde büyüyüp gelişirken, İstanbul’un büyümesi ve genişlemesi, talan şeklinde olmuştur.

Viyana’nın yöneticileri bu zorunlu genişlemede insanı merkeze alırken, yani insanın insanca yaşamasını esas alırken, İstanbul’un yöneticileri kendi çıkarlarını esas almışlardır. Milyonlarca İstanbullunun ve İstanbul’a yolu düşenlerin temiz sokaklara ve temiz suya hasret kalmaları ve trafikte her gün cehennemi yaşamaları da yöneticilerinin talana, hırsızlığa, yolsuzluğa ve kısaca her türlü ahlaksızlığa endeksli icraatlarıdır!

CHP iktidarları, toplumun inancına olan düşmanlıkları ve ideolojik bağnazlıkları nedeniyle “dini” olarak gördükleri değerleri yıkmak, ortadan kaldırmak ve amacının dışında kullanmak suretiyle İstanbul’a ihanet ederken, örneğin, AK Parti iktidarları da rant üzerinden İstanbul’a ihanet etmişlerdir.

Bu farkı şöyle de anlatabiliriz: Viyana’da hangi parti iktidar olursa olsun, Viyana’ya az ya da çok değer katarken, buna karşılık İstanbul, bütün iktidarlarda ihanete uğramıştır. İstanbul’a ihaneti, nitekim Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bile bir iki kez dile getirdi.

Tabii, şu gerçeği de unutmayalım: Nasıl ki, bugün Viyana’nın dünyada en yaşanabilir bir şehir olmasında, yöneticileri kadar Viyanalıların da payı varsa, İstanbul’un kurtlar, sırtlanlar ve çakallar sofrasına dönüştürülmesinde de yöneticileri kadar mukimlerinin de payları vardır.

Bu arada emin beldeyi kendi aramızda da konuştuk. Bir dostumuz Farabi’nin, "şehir, hükümdarın yansımasıdır. Şehir, vücuda benzer. Ancak vücutta işleyiş tabiî iken, şehirde iradîdir" sözünü paylaşırken, diğer bir dostumuz da, “biz, ‘her nasılsanız öyle yönetilirsiniz’ ilkesinden yola çıkarsak, o zaman şehir aslında toplumun toplam kalitesinin bir yansıması sayılabilir” dedi.

Hülasa, nice imparatorluklara ve medeniyetlere payitaht olmuş, beşiklik yapmış ve sahip olduğu özelliklerle Viyana’yı katbekat katlayan bir İstanbul bu pespayeliği hak etmiyor. Her ne kadar İstanbul’u bu halden kurtaracak yöneticiler ve İstanbullular yok denecek kadar az olsa da, imkânsız da değil. Yeter ki, İstanbullular, tercihlerini hemşericiliğin, particiliğin ve süfli çıkar eksenli ilişkilerin ötesinde yapabilsinler.