• DOLAR 32.577
  • EURO 34.906
  • ALTIN 2434.586
  • ...

ABD`nin eski Ankara Büyükelçisi John Bass`ın “9.5 aydır Türkiye'de terör saldırısı yaşanmıyor” diyerek ay ve gün hesabıyla Türkiye`deki şiddet olaylarına verilen arayı hatırlattığı 11 Ekim`den bu yana şiddetin ayak sesleri Türkiye`ye bir kez daha adım adım yaklaşıyor.

Evlerinden çıkarken katledilen ya da operasyonda iken tuzağa düşürülen askerler… İŞİD`le ilişkili olduğu duyurulan kişilerin evlerinden çıkan patlayıcılar, bir yerlere park edilen patlayıcı dolu araçlar…

Bass`ın sözcüsü olduğu yapının ya bu işte bir parmağı var ya da bunların istihbaratı bunu haber aldığı hâlde dilediğinde paylaşıyor, dilemediğinde paylaşmıyor. Oysaki bir katliamı haber alıp duyurmamak, katliama ortaklıktır.

Sorun sadece Türkiye değil, İslam âleminin tamamı aynı durumda… Kimi zaman Somali, kimi zaman Pakistan, Afganistan ya da başka bir yer… Katliama maruz kalıyoruz, biyolojik olarak bizden birilerinden biliyoruz, vakanın arkasındakilerden ise söz bile etmiyoruz.

Artık şu iki temel hususu anlamak durumundayız:

1. İslam alemi bir bütündür.

2. İşgalciler, hiçbirimizin dostu değildir. 

Bugün bize dokunan bir zarar, yarın kardeşimize dokunacaktır. Bir dostun yaptığı çok yerinde bir tespitle, bugün İran ve Türkiye`nin desteğiyle Irak`a yeni bir düzen veriliyor. Ama Irak`ı İran`dan koparma çalışmalarına gecikmeden başladılar bile. Farklı kulvarlardan “Ilımlı bir Suudi Arabistan”a  ”ılımlı bir Irak”ı eklemek çok mu zor?

I. Dünya Savaşı`nda İslam dünyasında emperyalistlere karşı mücadelede sahte kahramanlar üretiyorlardı, şimdi ümmet karşıtı milliyetçilikle komşumuza karşı girişimlerle sahte kahramanlar üretiyorlar. Yemen`i istila etmeye çalışan Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri veliahtlarına bir İbadî eklemek çok mu zor?

Vakanın bu yanı akıllarda kalsın. Irak ve Suriye`deki son düzenlemelerle boşta kalacak ciddi bir silahlı yapı söz konusu… Bir kısmı İŞİD saflarında, diğer kısmı PYD…

Söz konusu militanlar, bundan sonra ne yapacak? Silah mı bırakacak? Yoksa uygun görülen yerlere mi yönlendirilecek? Yönelirlerse nereye yönelecekler?

Silahlı yapıları bir yere yönlendirmek için emir vermek tek yol değildir. Fikren yönlendirmek mümkün… Ama uluslar arası güçlerin bu kadar etkin olduğu bir ortamda bu silahlı yapıların öfkesinin yöneleceği ortamı oluşturmak daha etkili bir yol… Irak`ta oluşan ortam/ortaklık, onları Türkiye ve İran`a yönlendirecek potansiyeli barındırıyor. 

Yaklaşık son on yılda bu coğrafyanın şekillenmesinde üç temel unsur vardır: Irak hükümeti, İŞİD ve PYD. Irak hükümeti zemin oluşturuyor; İŞİD karıştırıyor; PYD, kurtarıcı rolüyle sahaya sürülüyor. Bu yapının ne kadar saf dışı kaldığı şu an meçhul.

Birbirimizin acısıyla, yenilgisiyle sevinme hakkımız yok; birbirimizin acısıyla ağlamaya da vaktimiz yok. “Ben, bugün çektim, bakalım o ne zaman çekecek?” söylemidir hepimizi birlikte yakan. Kardeşimizin acısı için pusuda beklemek, kardeşimizin çektiğine sevineceğimiz gün için hazır kıtada beklemek, bizi hep beraber zulme teslim ediyor.  

Gün, her birimizin kardeşinin mutluluğu için çalışacağı, kardeşinin kendisini huzur içinde hissetmesi için ortam sağlayacağı gündür. El ele verme, yardımlaşma günüdür. İslam aleminin böyle bir bütüncül liderliğe ihtiyacı vardır. Buna yeltenenlerin ayağının altındaki halıyı kaydırıyorlar. Onu çelişkilere duçar edip güvensizleştiriyorlar. İnadına birbirimize güvenmekten vazgeçmeden öyle bir liderliğin oluşup kalıcılaşması için gayret etmekten başka bir çözüm görünmüyor.