• DOLAR 32.572
  • EURO 35.035
  • ALTIN 2427.138
  • ...

20. Eğitim Şurası yedi yıl aradan sonra sessiz sedasız toplandı. Ne görüşülecek? Basına yansıyanlara bakılırsa bazı şekilsel meseleler.

Zihinsel karışıklığınız varsa sorunlara esastan çözümler getirmezsiniz. Türkiye’de eğitim sistemi, zihinsel sorunlarını hâlâ çözemedi.

Eğitimin en büyük sorunu, “Nasıl bir insan?” sorusunun cevabıdır. Eğitimin bütün programı bu sorunun cevabında saklıdır.

Önümüzde mevcut koşullarda üç seçenek var:

Batı’yı bilen Müslüman bir insan.

İslam dünyasından haberdar Batılı insan.

İslam’ın günün gerçekliği içinde yetişmiş evrensel insanı.

Eğitim kadrolarının mühim bir kısmı için üçüncü seçenek muhtemel bile değil. Zira kadrolar, tamamen Batılı eğitimle yetişmiş, dünya tarihini Eski Yunan’dan başlatır hatta Sümer efsanelerine bile inanırlar.

Türkiye’de Batılılardan daha Batıcı akademi, onların gözlerini Batı’ya yöneltmiş ve orada takılı bırakmıştır. Onlara sosyal bir meselede sabit bir askeri konum vermiştir. Yeni ve esastan bir komut almadıkça bakışları değişecek değildir.

Öte yandan Türkiye’de Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar, Batı’yı bilen bir Müslüman tipi yetiştirilmeye çalışıldı. 

Cumhuriyet’ten sonra ise İslam’dan habersiz değil, İslam’dan ürken, İslam’ı yobazlık bilen ve onu kendi yaşamından çıkarmak için kavga eden bir insan tipi üretilme yoluna gidildi.

Adnan Menderes sonrasında, bu korku minimize edilmeye ve İslam’a karşı ürkek bir muhabbet üretilmeye çalışıldı.

Daha sonra ise İslam dünyasından haberdar Batılı bir insan tipi gibi bir seçeneğin işaretleri belirdi. Lâkin sadece işaret!

Zira şu anda sadece eğitim sisteminin birikimi ile kalan bir genç, Batı’yı bütün yanları ile tanıyor hatta kendisini Batılılar gibi yaşamaya zorluyor. Oysa aynı genç, İslam’ın şartlarını sayabilse seviniyoruz.

Arada dehşete düşürücü bir dengesizlik var.

Ve biz o gençten, siyasi tercihini İslâmî duyarlılıktan yana yapmasını bekliyoruz.

Ya hesap bilmiyoruz ya da kendimizi bile bile kandırıyoruz.

Ne yazık ki özellikle akademik unvanlı eğitim kadrolarının bu tutarsızlığı fark etmeleri çok zor.

Bunun için eğitimde iş siyasete düşüyor. Siyaset, öncelikle ülkenin geleceği için elini taşın altına koymalı. Ama aynı zamanda kendisine yönelen riski en aza indirmek için de eğitimdeki tutarsızlığı bitirecek cesareti göstermelidir.

Eğitimde değişim yapmak, Batı ile ilişkiler bağlamında S-400 almaktan çok daha risklidir. Ne var ki siyasetin önünde risk almaktan başka bir yol da kalmamıştır.

Batılı tarzda yetişen eğitim kadroları, Batı odaklı dünya günlerinin geride kalmak üzere olduğunu görmüyor, kolay kolay da göremez.

Bunun için ülke tarihinde hep olduğu üzere iş siyasete düşüyor. Siyaset, onların üzerine varmadan onların esaslı kararlar alacakları yok. Eğitim şuralarının bir değişim getirmesi de olası değil.