• DOLAR 32.377
  • EURO 35.025
  • ALTIN 2325.861
  • ...

İslam’ın özünde kahramanlık vardır. Bu yüce dinin ilk mensupları acı çekerek ölen başka inançların mensuplarından çok farklıdırlar:

Davalarını net bir dille ifade ettiler; sözleri için kendilerine bedel ödetmek isteyenlere karşı durdular, kahramanca mücadele ettiler.

O örnek nesli takip eden nice örnek insan yetişti. Ama bir de kabalığı, yiğitlik zanneden nice marifetsiz…

Son 20-30 yılda ise İslam’ın şiddetle özdeşleştirilmesinden dolayı, yarım ağızla anlatım en öne geçti. Tabiri caizse “Boynu bükükler imam oldu!”  

Özellikle televizyon kanalları bu tür anlatıcıları tercih ediyor: On-on beş dakikanızı bir kelam duymak için tüketiyorsunuz ama mübareğin ne dediği bir türlü anlaşılmıyor.

Ekranlara hiç çıkmasalar, izleyiciler başka arayışlarla öğrenmeleri gerekeni öğrenirler. Dolayısıyla bu tür anlatıcılar, aynı zamanda yol kesiyor.

Bir de karşılarına İslam karşıtı ama sözü gayet açık, söylediklerinin nereye vardığını bilen biri yerleşti mi İslam, bin kez daha haksızlığa uğruyor.

Onların karşısındaki “Ama efendim!” deyip duran, hadsize karşı nezaketi büyüklükten sayan şahsiyetler, evlerinde otursalar da o hadsizlere cevap Anadolu kahvehanelerine kalsa diyeceği geliyor insanın!

İslam açık ve net bir din. Her emri bir hikmete bina olmuş...

Muğlak, anlaşılmaz, hedefi belirsiz söz, söz değildir ki onda hikmet bulunsun…

Kaba olmayacağım diye, meydanı hadsize bırakmak nezaket değil ki kıymeti bilinip ondan öğüt alınsın…

Hitabet, eskiden beri İslamî kurumların dersleri arasındadır. Hitabetin, mebde’i ise açıklıktır, anlaşılır olmaktır.

Yarım ağızlı anlatımlar, anlaşılır olmadığı gibi başka imkânlarla anlaşılmanın da önüne geçiyor.

Buna karşı İslam dünyasında artık “vaaz, irşad” kurumları değil, bizzat “İslam’a Davet Enstitüleri” açılmalıdır.

  1. yüzyılın sonlarında bu yönde bir iki girişim oldu. Ama onlar da biraz da zihniyet meselesiyle ilgili olarak daha önce yazılanları derleyip bir daha yayımlamakla kaldı. Bir kısmı İslam’a davetten belli bir akide ve mezhebi Müslümanlar arasında yayma kurumuna dönüştü. Neticede atıl kaldılar, heba oldular.

Bugün açılacak İslam’a Davet Enstitüleri, onların birikimini göz ardı etmeden, olumlu yönlerini alarak bugünün dünyasında İslam’a davetin hikmet üzere nasıl yapılacağını tespit edip öğretmeliler. Bu yönde geçmişte olduğu gibi doküman üretmekle kalmamalılar. Davet için insan unsuru yetiştirmeliler.

İnancıyla dünyalık toplayan insan tipleri yerine inancı uğruna dünyasından vazgeçebilecek gençler, bu kurumlardan aldıkları donanımla İslam’ı kahramanca anlatabilme yetkinliğine kavuşmalılar.  

Bugün pek çok daldaki uzmanlık yerine böyle gençlere, alimlere ihtiyacımız vardır.