• DOLAR 32.577
  • EURO 35.045
  • ALTIN 2438.444
  • ...

İslami hayat açısından adalet ve onun talep edilmesi, hayati önem taşır. Huneyn Savaşı’nda elde edilen ganimetleri yeni Müslüman olmuş Mekkeli gençlere biraz fazla veren Allah Resulünü, ensar gençleri anlayamadıkları için adalet talebinde bulundular.

                                Bu konuyu anlamaya çalışalım;

Peygamberi en iyi tanıyanların ondan adalet talebi! Gençler adaleti dışarıda talep ederken, Peygamberin uyarıyı çadırda yapması! İslami yönetimde hesap sormada insanın özgür bir ortam bulabildiğinin anlaşılması! Sözüne ve yaptığına itiraz edilmeyecek Hz. Muhammed (sav)’e karşı yapılandan bir hesap verebilirliğe hiçbir şeyin mani olmaması! Adalet, mahkemelerde eşitlik, sosyal hayatta bir denge unsurudur. Adaletin, bazen eşitlikle karıştırılmaya müsait bir yönü olması nedeniyle tarihi geleneğimizde, ciddi kırılma noktalarına sebep olmuştur.

Konunun, günümüzden başlayıp ikinci Abdulhamid’e, oradan da Cu’ranaya varan bir serüveni vardır. Bu talep, sureti hak(tan)la yapılınca konu biraz daha içinden çıkılmaz hale gelebiliyor. Mesela M. Akif’in de başını çektiği İkinci A. Hamide karşı, “Hak, Hürriyet ve Müsavat” deyip Osmanlı’yı yıkıp, yerine Kemalizm’in hakimiyetiyle sonuçlanmasını iyi tahayyül etmeliyiz. 

Konuyu zihin dünyamızda, sevap-günah, isyan-taat bağlamıyla beraber, yönetim ve sistemin muhtevası bakımından ele almanın daha uygun olacağı kanaatindeyim. 

Kur’an, ne Peygamberin yaptığını ne de gençlerin yaptığını tenkit emiyor. Böylece zihin dünyamızı çok geniş tutarak olayı siyasi sistemde adalet o kadar önemli ki, eksik bir talep tenkit edilmiyor.

İslami naslar öncelikler üzerinden ele alınır. Bu bir davet üslubu ve devlet bina etmek için şarttır. Bugün ümmetin en büyük kaybı olarak kendi yönetimini din düşmanlarına kaptırdığı vahim bir asrı yaşıyoruz. Bugün, Kur’an ve sünnetin öngördüğü siyasal sistem ve toplum yönetimi üzerinden naslara bakmak öncelikli farzlardandır.

Bir Peygamberin dostları tarafından adaletli olmaya davet edilmesini iyi tasavvur etmemiz gerekir. Gençler adaleti dışarda aradıkları halde, uyarının çadırda yapılması üzerinde uzun uzun durmamız gerekir. Muhteşem bir şey!

İnsan yetiştirmek zor, ama insanı idare etmek daha zor. Yanlışı ret edip sahibini rencide etmemek büyük bir sanattır. Hata tahribatı, uyarı tamiratı içerdiği için, ikisinin üslubu ve yerleri aynı olmamalı.

Meseleyi curana çadırıyla sınırlandıramayız. Bu bir toplumsal doku meselesidir. Ümmet, düşmanın kurşunundan çok, dostların zihinsel zehirlenmesinden darbe yemiştir.

Adaleti eşitlikle karıştırma veya yanlışı ikna etme ve üslubunun dışına çıkarmanın faturası ümmet için çok pahalıya mal olmuştur. Toplumsal yanlışlar niyet üzerinden değerlendirilemez. Bir talebin doğru olup olmaması kadar, onun ne getirip götürdüğüne bakmak da o kadar önemlidir. Bu çok kritik bir hadisedir. Zulme ve günaha seyirci kalmak da yanlış, adaleti talep ederken ehli küfre davetiye gönderme de yanlış ve bu yanlış siyaseten bir miyop körlüğüdür. Adaleti uzma-mutlak adaleti kullar sağlayamazlar. Kusursuz adaleti sağlamak Yüce Allah’a mahsustur.

Bu kritik hadise gösteriyor ki en iyi insan bazen boşluğa düşebiliyor. Liderin bunu fark etmesi gerekir. Resul-i Ekrem’le beraber girdikleri savaşlarda canlarını feda etmekten geri kalmayan ensarın gençlerinin, O’nun taksimatına itiraz etmeleri önemli bir hadise! Bu nasıl bir zihin boşluğu ki alemlere rahmet olarak gönderilenin dağıtımını beğenmemek! Beşer olarak bir boşluğa düştüler. Önce hiddetlendiler, uyarıdan sonra ağladılar ve çadırdan çıkarken develere karşılık hisselerine Resul-i Ekrem düştü diye sevinerek çıktılar. Bu yönüyle de baktığımızda, apayrı bir güzellik görüyoruz. Bu nasıl bir iman ki anında öfke hüzne, hüzün sevince dönüşebiliyor? İşte sağlam istikamet ve kuvvetli iman burada belli olur. 

Adalet eşitlikten farklıdır. Adalet her hak sahibine hak ettiği şeyi vermektir. Mekkeli gençler yeni Müslüman oldukları için develeri, Medineli gençler ise Resulullah’ı hak etmişlerdi. Ensar gençleri ilk etapta taksimatı anlayamadılar. Bu manada Kur’an ve sünneti iyi anlamalıyız. Her mümin Kur’an ve sünneti, yaptığı hizmet kadar anlar.