• DOLAR 32.346
  • EURO 35.132
  • ALTIN 2306.494
  • ...

Yanılgı zaman zaman her birimizin içine düştüğü kaçınılmaz bir durumdur. Fakat bazı yanılgılar, daha büyük yanılgılara kapı aralar ve o kapılardan giriveririz gafilâne, âcizane...

Öyle ki, yanılgılarımız yangına döner. Döner ve yakıp kavurur bizleri. Ne acıdır ki, küllerimizle oynarız da yandığımızın farkına bile varmayız.

Mesela; yaşamımızın hep aynı düzen ve hâl üzere sürüp gideceği zannına kapılırız çoğunlukta.

Şartlar hiç değişmeyecek!

İmkânlar hep aynı kalitede kalacak!

Koşuşturmacalarımız/telaşlarımız hiç bitmeyecek, sürüp gidecek!

İyi hâlimizde, sıkıntılı hâlimizde hep aynı şekilde devam edecek!

Zannederiz...

Hızlı yaşam temposu içinde, hayata dair her olgu, her olay kendine has bir trafik sıkışıklığında akıp gidecek sanırız.

Oysa, dünya üzerinde sıradan bir yolda, sıkışan -artık ilerlemeyen- kaotik hâl alan trafiğe bile, bir trafik polisi dur diyebiliyorsa, şu kainatın tüm idare hakkı kendinde bulunan Allah Azze ve Celle, sıkışan dünya trafiğine kudret eliyle neden dur demesin?

Kovid-19 kim tarafından ya da ne sebeple çıkmış veya çıkarılmış olursa olsun, ‘izni ve haberi olmadan yaprağın dahi dalından düşmeyeceğine iman ettiğimiz bir otorite var’ bunu biliyoruz. Bu nedenle O’nun izin verdiği ölçüde, müsaade ettiği kıvamda seyredecek bu virüs ve süreç. Muhakkak ki, O’nun her işinde sayısız hikmetler ve ibretler vardır.

Kabul edelim; hızlı yaşam, koşuşturmaca, yoğunluklar ve bunların sebep olduğu sosyolojik ve psikolojik yoksunluklar, tüm insanlığı yorabildiği kadar yordu.

Müslümanını da, gayri müslim olanını da...

Bilinçli müminler bile kendilerine has bir kıvamda nasiplendiler (!) bu yorgunluktan...

Şimdi hiç tahmin bile edemeyeceğimiz bir tabloyla karşı karşıyayız; Amerika'sı, Avrupa'sı, Asya'sı ve tüm yeryüzü aynı durumda. Sokaklar boşalıyor; AVM'ler, eğlence kulüpleri, turistik mekânlar, şer meclisleri ve hatta hayır meclisleri...

Rabbimizin evi Kâbe'nin etrafı bile boş. Şu an için herkes için takdir edilmiş mekânlar bizzat kendi evleri.

Unutulan, ihmal edilen, sonraya bırakılan, öncelikler arasında yer bulamayan evlerimiz!

Tüm bu olanlardan Rabbimizin elbet haberi var ve izni olmasa zaten olmazdı.

İnsanlık için mola vakti adeta.

O halde evlerimize çekilmemizi takdir eden kudretin, mesajını hikmetle okuyalım; kitaplar arasından tercih yapmadan önce...

Evdeki vaktimizi, ekran karşısında oturup TV izleme seanslarıyla ziyan etmek yerine, dünya üzerindeki bu ibret tablosunu izleyelim basiretle...

Teknolojide, sanayide, ekonomide ve tüm alanlarda, bu kadar ilerleyen(!) dünya güçlerinin acziyetini tefekkür edelim, dünyanın hızla evrildiği ve evrileceği yönü idrak etmeye çalışalım. Bu tefekkürde bir tedebbür kapısı elbet aralanacaktır biiznillah.

Malum, bu süreçte oraya-buraya gidemeyeceğiz bir süre, tüm toplum olarak. Ziyaretler, etkinlikler, toplantılar olmayacak birçoğunun hayatında. Zaten tedbir ve tedirginlikten dost dosta, kardeş kardeşe, yani bir süreliğine kimse kimseye “bana gel” bile demeyecek.

Fakat gelinebilecek çok güzel bir yer kaldı. Bu süreçte uzun süredir kendisine gitme konusunda gelme fiilini ertelediğimiz bir kişi. Kim mi o?

Tabi ki, kendimiz...

Kendimize gelmeye ne çok ihtiyacımız var oysa. Kendimizi görmeye, duymaya, tahlil etmeye...

Ayrıca hep baktığımız, bakarken yoğunluklarımızdan, yorgunluklarımızdan göremediklerimiz var. Bu süreçte onları bakmaktan öte görebiliriz. Kim mi onlar?

Biricik aile fertlerimiz...

Bir mümin ferasetiyle görülmeye muhtaç, canlarımız, cananlarımız, ciğerparelerimiz...

Evet, gerçekten bir molaya ihtiyacı vardı insanlığın. İnşallah bu süreç bizleri maddi/manevi imha eden değil, ikmal eden, kâmil kılan bir süreç olsun.

Hayırlara ve uyanışlara vesile olan, bir mola olsun...

“Bazen biraz mola vermek lazım hayata;

Acıların ortasında tutunmak için peşinden koştuğumuza daha sıkı yapışmak lazım.

Kalabalıklardan arınmak, kalbe dönmek lazım...

Nice manzaralar gördüm ömrümde: Başında bekleyen akbabadan sürünerek kaçmaya çalışan bir bebek. Deniz kıyısına vurmuş bedeniyle suyun üzerinde sonsuz uykusunda bir çocuk. Sevdiği adamca vurulup kaldırımlara kanı dağılmış bir kadın, oğlu tarafından beş para için öldürülmüş bir baba, kızının onlarca bıçak darbesiyle parçaladığı bir anne...

Açlıktan ağaç kabukları kemiren savaş mağduru masum insanlar,

Ve tüm bunlara inat alışveriş vitrinlerinde kendini kaybeden insanlık…

Bazen mola vermek lazım hayata

Kalabalıklardan arınmak, kalbe dönmek lazım... (Alıntı)