• DOLAR 32.319
  • EURO 35.121
  • ALTIN 2295.429
  • ...

Ana haber bültenlerinde, bazen gazetelerin üçüncü sayfalarında sık sık geçen bir kelime vardır; cinnet...

Sık sık duyar veya okuruz bu nahoş kelimeyi.

Cinnet geçiren baba....

Cinnet geçiren anne....

Cinnet geçiren koca-kadın-damat-gelin vs.

Bazen o kadar sık rastlarız ki bu cinnet haberlerine, ister istemez tüm ülkenin bir cinnet sarmalına tutulduğu korkusunu tüm hücrelerimizde hissederiz.

Yakın tarihli bazı haberlere bile şöyle bir göz attığımızda, gün geçtikçe bu cinnet olaylarının arttığını görüyoruz. Bu artışın, ilerde yaşanacak cinnet depremlerinin tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Peki bu vahim tablo karşısında ne yapılabilir?

Bunu bütün bir toplumun ivedilikle sorgulaması gerekiyor.

Cinnetten sonra birilerini cani olarak tanımlamak, cinayetleri yazıklar olsun-Allah kahretsin cümleleriyle esefle izlemek çare değil bu gayet aşikâr çünkü.

Cinnetin kontrolsüz bir öfke hali olduğundan yola çıkarak şu söylenebilir; cinneti getiren en büyük sebep, insanın kontrol ve denetim sisteminin öfke anında devre dışı kalmasıdır.

O zaman yeni bir soru daha sormak gerekiyor; zaten normal hallerinde bile kontrol ve denetim sistemi error veren her bireyin öfke anında kontrolünün iflas etmiş olması şaşılacak bir şey midir?

Allah Resulü (s.a.v) ‘’Öfke delilikten bir şubedir...’’ diye buyuruyor. O halde akıllı halinde kendine hakim olamayan insan, delilik halinde nasıl kendine hakim olabilir ki?

Bu gün cinnet vakalarının artışı, normal ve rutin zamanlarda da bireylerin kontrol-denetim vb. gibi özelliklerinin zaafiyete uğradığına işaret ediyor.

Yerken-içerken-gezerken-konuşurken sınırsız ve kontrolden uzak yaşamayı seçen insan, üzüldüğünde-kızdığında- öfkelendiğinde de en uç seviyede kontrolsüz ve hesapsızca hareket ediyor.

Adeta freni patlayan ve yokuş aşağı hızla ilerleyen kamyon misali...

Sonuç; kaza-bela-gözyaşı-kan...

Peki bu süreci başa alsak ve freni patlayan bu kamyon için bir kaçış rampası olsa sonuç nasıl olur?

Sığınabileceği-yatışabileceği-durulabileceği bir kaçış rampası...

Bu gün cinnet ve cehennem arsında duble yollar inşa ettiren seküler yaşamdan azad olup, cennete dönecek bir yaşama, yol açılamaz mı?

Bu mümkün değil midir?

Üstadın kavlince, Tuba ağacı ve Zakkum ağacının tohumları dünya hayatında ekiliyor.(2.söz)

Zakkum’u ekene zehir-zıkkım bir hayat yolu, Tuba'yı ekene ise cinnet ve Cehennem’den kurtulmuş bir Cennet yolu, dünya hayatında bile huzur meyvelerini verebiliyor.

Cennet'e yol açıldığında ise, istikamet Cennet'tir!

İstikrar ve son karar Cennet'tir!

İşte o zaman Anne'ye el kalkmıyor-çünkü; “Cennet annelerin ayağı altındadır...”

Çocuğa kıyılmıyor-  çünkü; “Çocuklar cennet kokar...”

Babaya eziyet edilmiyor- çünkü; “Baba cennetin kapısıdır...”

Eşler birbirlerine zulmetmiyor- çünkü; en hayırlı olanların yurdu olan Cennet, birbirlerine karşı en hayırlı olmayı gerektiriyor.

Sahi bir şeyi daha sormak gerekiyor; bu güne kadar insanlık adına yazıldığı/çizildiği iddia edilen, sözleşmeler-kanunlar-kurallar-tüzükler-kararnameler neden insanlığın kendini sürekli üzerinde bulduğu cinnet yolunu kapatmaya yetmiyor?

Hep cehalet-cinnet-cinayet...

Aslında gölge etmeseler başka ihsan istemeyeceğiz.

Hani şu, insanlık adına çırpındığını-çalıştığını iddia eden konseyler-birlikler-komiteler ve trajikomik projelerin mimarı beyler(!), hanımefendiler(!)

Kulluk sözleşmesinin üstüne onca çer-çöp sözleşmeyi boca etmeseler...

Üzerine moloz yığınları misali yığıldıkları/kuruldukları şu Cennet yolunun üstünden bir kalksalar.

Kalksalar da, cinnetten önce Cennete bir yol açılsa...