• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Izgara, haşlama, kebap ya da şöyle tencereye atıp mis gibi bir kavurma olursa mı daha çok hoşunuza gider?

Peki hangi et?

Tavuk, hindi, dana, koyun, kuzu vs. Seçenekler çeşit çeşit...

Helâl dairesi içinde seçenekler oldukça çok.

Peki ya ölü eti sever misiniz?

Şöyle en tiksindiricisinden!

Düşünmek bile iğrendirici ve nahoş.

Bu tasvir bize ait değil kuşkusuz. İçinde, ölü hayvanın da, insanında etinin haram olduğunu ferman buyuran El-Kitab'a ait. Yani Rabbimizin mesajı.

Yine bu tasvire neden olan meselenin özünde ise, aslında ölü falan yok. Ancak, temiz akıl sahiplerinin idrak edip anlayacağı bir nazire, haşyet duygusu körelmeyenler için bir hatırlatma, gaflete dalıp hak ihlâline düşenler içinse bir inzar var!

Bu yüce hitabı tekrar hatırlamak gerekirse, hitap şu şekilde:


“Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat 12)

Yani ayeti kerime gıybeti ölü eti yemekle eş tutuyor.

Neden mi?

Çok açık; çünkü ancak bir ölü yanında konuşulduğunda duyamaz, cevap hakkı doğduğunda cevap veremez, suçlandığında kendini savunamaz. Gıybeti yapılan şahıs o anda orada bulunmadığından, tam da ölü gibidir. Artık konuşanın insafı kadar izzeti ve şahsiyeti korunur. İnsaf yok ise, gıybeti yapılan şahıs, gıybet kazanının içinde günahkâr ağızlara “ölü eti” menüsü olmaktan kurtaramaz kendini.

Mübarek Ramazan ayındayız ve elhamdülillah oruçlarımızı tutuyoruz. Ancak üzülerek belirtmek gerekir ki, oruçlarımız bizi tutmuyor!

Tutamıyor!

Yakalayamıyor!

Ele avuca sığmıyoruz!

Neticede oruçlarımız bizi adam edemiyor...

Oysa bu mübarek ayda, ağız-kulak ve göz kalitemizi arttırmamız gerekirdi. Diğer ayların stajı mahiyetindeki bu ay, manevi arınmanın zirvesine taşımalıydı. Kazanılan terbiye tüm yıla etki etmeliydi.

Genel anlamda gıybet konusunda oldukça kabarık bir suç dosyamız var. Sabıkamız var desek belki daha doğru olacaktır.

Hele ayeti kerimeden yola çıkarak sosyolojik ve psikolojik bir tahlil yapacak olursak, bu suçların öyle tek başına işlenmediği, ortada organize bir çeteleşmenin de söz konusu olduğu ortaya çıkıyor. Ayrıca bir biri ardına işlenen bir dizi günahtan sonra gıybet piyasaya çıkıyor. Alıcısı bu yüzden çok olsa gerek!

İlkin zan, ikinci olarak tecessüs ve bu iki günahın ardından şer topu gibi bir gıybet düşüyor kucaklara.

Artık sakınmayanlar için, birbirleri arasında dönüp dolaşan ateşten sözler yumağı.

Her sözün, ateşten bir ilmek olduğunu ve yarın ahiret için kendilerine ateşten gömlekler ördüğünü ne yazık ki ya görmüyorlar veya kendilerince bir mazeretleri olduğunu sanıyorlar gıybet edenler.

Esasen söz konusu gıybet ve dedikodu olunca herkesin kendince bir kılıfı var.

Ama doğruları söylüyorum. (Zaten yalan iftira olur. Eğer doğruysa gıybettir.)

Kötü bir niyetim yok.(Niyet iyi olsaydı, sonuç gıybet olmazdı.)

Maksadım içimi boşaltmak.(Boşalan bir şeyler var. Ancak bu iç değil sanki!)

Bunlar ve bunlara benzer onlarca bahane/mazeret.

Hiç bir neden veya etken, mümin kardeşimizin arkasından haysiyetini zedeleyecek şekilde konuşma hakkı vermez bize.

İmam Ebu Hanife'nin şu sözü oldukça güzel bir ders veriyor:

“Hiç kimseyi küçük görme! Kendi vakarını tanıdığın gibi başkalarının da vakar ve haysiyetini tanı!”

Zaten önce bir küçük görme, kıyas yapma, beğenmeme ve peşi sıra gıybet geliyor. Çiğnenen haysiyetin iniltileri duyulmuyor. Çünkü o sırada şef şeytan, orkestrasının gıybet senfonisiyle tatlı tatlı(!) konser veriyor.

Şu iki şeyi de eklemek gerekir; gıybet sadece kadınlara has bir günah değil. Bu konuda kadınlara fark atan erkekler de var. Hatta bazen kadınlara oranla daha sert-argo ve küfür tarzında da olabiliyor.

Gıybet eskimiş, hükmü kalkmış bir haram değil. Sadece İhyâ’u Ulumid-Din fihristinden hayâl-meyâl hatırlayacağımız bir konu hiç değil.

Kıyamete kadar hükmü geçerli olan Kur’an-ı Kerim'de açıkça haram kılınmış, asrın şartlarına göre kendini güncelleyen ve ilk 10’dan hiç inmeyen bir günah.

Kul hakkı ihlalinin şahı!

Rabbimiz, bizleri gıybet edenler ve gıybeti edilenler olmaktan muhafaza buyursun.