• DOLAR 32.586
  • EURO 34.803
  • ALTIN 2411.723
  • ...

Sürekli Türkçe konuşan bir çevrede büyüyen çocuk haliyle İngilizce bilemez. Türkçe konuşur, Türkçe düşünür. Sonradan öğrenebilir ama hep aksan problemi yaşar. Onun kendi dili ilk duyup konuştuğu dildir.

Düşünce/fikir de buna benzer. Daha esnek daha değişkendir. Bu anlamda birebir kıyaslamak doğru da olmaz ancak zor da olsa topyekün bir fikriyat değiştirilip, farklı bir ideolojiye dönüşebilirse de altyapının kazınması zordur. Hayata baktığı çerçeve genel itibariyle aynı kalır, velev ki odası değişse bile…

Hem görerek, yaşayarak, deneyerek öğrenilir, hem de öğrenerek, okuyarak bilinir ve bunlara şekil verilir. Birisi eksik kaldı mı çok şey değişir.

Bir Müslümanın ila-yı kelimetullah`ı gaye edinen bir dava adamı olarak nasıl yetiştiğini/yetiştirildiğini  bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Daha doğru ifadeyle nasıl ‘yetişmediğini` ele almak gerekir.

Allah`ın dilemesi ve inayetiyle bir anda çok yönlü bir gelişim ile boy verenler yok mu; tabii ki var. 

Ancak, sanki dini/teorik eğitimin iyi olduğu yerlerde tecrübe ve deneyim sıkıntısı, tabir-i caizse usta-çırak ilişkisi içerisinde çalışan/eleman yetiştirme çabası olan yerlerde de öğretim/bilgi sıkıntısı yaşanıyor gibi görünmektedir. İkisinin bir araya gelememesi ise ‘kalifiye` Müslüman edememe hususunda başı çekmektedir.

Bu açığa karşılık eğitim dedikçe yatılı kurslar, uzun yıllara yayılmış derslerin yer aldığı programlar, ilim adamı yetiştirme temelinde öngörülmüş çözümler geldi akıllara. Bu ise yine işin bir yönünü görüp, kalan kısmını olduğu gibi bırakmak oldu ne yazık ki.

Devletin resmi okullarında okuyan, öngörülen eğitim için küçük ya da büyük olup yaş sorunu yaşayan, çalışanlar yahut ev hanımları için, hayatlarını disiplinize edecek, sıkı ama uygulanabilir, her bir grubun özelliklerine has programlar oluşturulmalı. Ancak tüm bu farklılıklara rağmen ‘neyi bilen, nasıl düşünen, ne şekilde hareket eden` bir Müslüman arzuluyor isek bunun bir iskeleti kurulmalı ve her bir birey buna uydurulduktan sonra içi doldurulmalı.

Bilineni tecrübe etmeye gelince, bunca boş alana rağmen insana şaşkınlıktan küçük dilini yutturacak ‘ne yapalım` ifadeleri o kadar sık duyuluyor ki…

Biraz atalet, biraz iş bilememe, biraz çekingenlik, biraz istişaresizlik ve biraz da belirlenebilir her hedefi hayal olarak görme, yerinde saymanın sebeplerini derinleştirmektedir.

Yıllarca aynı şekilde, aynı tempoda, aynı işlerle aynı iştigal ettikçe insanların basit bir ifadeyle canı sıkılıyor. Hep bir şeylerin benzerini kopya etmek işin tadını kaçırıyor. Farklı uygulamalarla muhtelif sonuçlara ulaşamamak da monotonlaştırıyor. Bu da ilerlemeye olan inancı zayıflatıp, heyecanı kırıyor.

Bu sonuçlara varacak üretkenlikte olanlar ise çoğunlukla bilgi/ilim açıklarıyla işi tamamlamakta zorlanıyorlar.

Oysa ki örnekleri yine kendinden verilebilecek dev bir hareket için bunları gerçekleştirmek maruz kaldığı baskının tazyikinden ötürü ‘çok kolay olmasa da ‘daha kolay` olmalıdır.

Yer yer daha sağlam uygulanan bir ilim-hareket beraberliğini hem coğrafik hem de sınıfsal olarak yaygınlaştırmak bir zorunluluktur. Bu hususta önerilere açık olmak gerekir. Önerenin ise, önerisinin sağlıklı bir düşünce ve araştırmanın sonucuysa cesur olmak, fikrini net bir şekilde ortaya koyabilmek önemlidir. Hatta kendisine yardımcı olabilecek büyükleri yoksa etrafında, insiyatif alıp uygulamalıdır.

Öğretmen-öğrenci ya da usta-çırak ilişkisi neticesi bakımından eksik bir ilişkidir. Usta öğretmenler ve öğrenmiş çıraklarla tam olunabilir ancak.

Allah`ın kabiliyetlerimizi yüksek ve önümüzü açık kılması duasıyla…