• DOLAR 32.331
  • EURO 34.994
  • ALTIN 2297.427
  • ...

Ruhumuzun dinlenmeye ihtiyacı var, ruhumuzu dinlemeye ihtiyacımız var... Hani şu günlük meşguliyetlerimiz arasında sıkça ihmal ettiğimiz, yalnızca beden denen maddi boyutumuz için verdiğimiz tüm mücadelelerde es geçtiğimiz, incelmeyi ve incelenmeyi bekleyen, şekil verilmeye muhtaç olan ruhumuz.

   Maddi olarak mükemmel denebilecek seviyede olan birçok insanın psikolojik olarak hiç de iyilik halinde olmaması, depresyona ve hatta intihara meyilli olması arka planda aç kalan bir “ruh”u hatırlatmakta. Materyallerden etkilenmekle birlikte  ancak ve ancak maneviyat ile doyabilen bir ruhu... Biz “herkesleşme” çabası içindeyken, belli bazı şeylere sahip olduğumuzda mutlu olacağımız zannına kapılmışken, ruhlarımız çığlık çığlığa. Mutlu pozlarla maskelediğimiz hüznümüz, ruhumuzdan sızan kanlı gözyaşları aslında. Aç olduğu için ağlayan bir çocuğun eline; annesinin bir oyuncak tutuşturması kadar absürt durmakta, ruhumuza yaptığımız.

  Ruhumuzun gözyaşını silip, ellerinden tutmalı... “Neye ihtiyacın var?” diye sormalı içtenlikle. Şu herkes için cömertçe verdiğimiz merhameti biraz da ruhumuza göstermeli... Çünkü o canhıraş bir şekilde ağlıyor içimizde. Sesi kısılmadan, açlıktan ölmeden önce, “taş kalpli” bir hale dönüşmeden önce, büyük bir ehemmiyet ve aceleyle ruhlarımıza dönmeli... Susmalı ve dinlemeli... Ruhun sesini duymak için televizyonun sesi kısılmalı, belki de organımız haline dönüşmüş olan telefonlar kapatılmalı. Olmazsa olmaz olarak gördüğümüz ve gürültüsüyle ruhumuzun çığlığını bastırmaya çalışan her şeyin sesi kısılmalı. Ve anlamalı ruhun derdini, çığlığının sebebini. İvedilikle çare bulmalı...

  Zira ruhlarına dönenler, ruhlarını iyileştirmek için reçete arayanlar ve yazanlar, bu hayatta anlamlı işler başarabilir. Belki ruhumuza dönersek ve onu eğitirsek mimaride, müzikte, resimde, eşyada, giyimde-kuşamda büyük bir iç acısıyla gözlemlediğimiz bayağılık yerini anlamlı ve incelikli şeylere bırakır. Belki o zaman “daha çok insanı nasıl sığdırabilirim?” mantığıyla, aceleyle ve özensizce “insandan çok paraya önem veren” kişilerce inşa edilen, insanlığın tüm ulvi yönlerini ezip geçen binalar;  yerini her bir ayrıntısı incelikle işlenen yapıtlara bırakır yerini. Varlığı ruha hitap eden, “insana ve ruhuna değer veriyorum” mesajını veren yapıtlara... Yine aynı mesajı veren müziğe, sokaklara, sosyal alanlara ve düzenlere...

  Bir “ruhu önemseme, önceleme” inkılabı gerçekleşmeli, “ruhunu eğitenler” tarafından. Daha yaşanabilir bir dünya için “ruhlarımıza dönmeli”. Bu inkılabı gerçekleştirecek olanlar bizleriz! Önce “yalnızca Rabb’ini anmakla huzur bulan” ruhlarımızı doyurmalı, eğitmeli ardından birer ruh inkılapçısı olarak başka ruhları diriltmeli!

  Önceliği insan ve onun mutluluğu olan dinle huzur bulan ruhumuzun, Rabb’inden uzaklaştığı için akıttığı gözyaşları silinmeli. Bir “Rabb’e dönme” inkılabı gerçekleşmeli. Her an yaratıcısıyla rabıta halinde olan, ruhunu “Rabb’ine” yani “terbiyecisine” teslim eden inkılapçılar olmalı. Zira terbiyecisi “Allah (c.c.)” olanlardır ruhlarını ve ruhları diriltecek olanlar. “Rabb’ini andıkça huzur bulan” ruhlardır, yeryüzündeki bayağılığın aksine yeryüzüne ilmek ilmek incelik işleyecek olanlar.

     “Durup dinlenmeliyiz. Durup dinlemeliyiz. Durup düşünmeliyiz. Ama bir durmalıyız önce. Durmalı ve durulmalıyız. Ve içimize doğru bir yolculuğa çıkmalıyız. Yolu bulmalı, yol olmalıyız.” (Saadettin Acar)

  Var mısınız ruhunuza doğru bir yolculuğa çıkmaya? Var mısınız yolu bulmaya ve yol olmaya?

Vesselam ...

 

Yazarın Diğer Yazıları