• DOLAR 32.319
  • EURO 35.121
  • ALTIN 2295.429
  • ...
Ülkemizde bir yıl içerisinde evlenenlerin sayısı 500 bini bulurken, boşanmak için müracaat eden çiftlerin sayısı 200 bin civarına ulaşmış durumdadır.

Boşanmak için müracaat eden ailelerin %39`u evliliklerinin ilk beş yılını dahi dolduramamış çiftlerden oluşuyor. İnsanlara ne olmuş ki evlilik hayatları saatli bir bombaya dönmüş? Eşlerin birbirlerine karşı tahammülü kalmamış. Artık “kocana iyi ol, itaat et, eşine iyi davran, ailene sahip çık” gibi nasihatlerin yakıtı kalmamış. Alt yapısı olmayan bu sözler yuvayı kurtarmaya yetmiyor. “Evleniyoruz, mutluyuz” yazılarının sonu mahkeme kapılarına varıyor. O kadar çeyiz hazırlıkları ve düğün masrafları yapan, takılar takılan, bin bir ümitle evlenen insanlar birbirlerini görmeye dahi tahammül edemez hale gelmişler.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının tespitlerine göre son 6 yılda gerçekleşen boşanmaların nedenlerinin başında aldatma, sorumsuzluk, ilgisizlik, dayak ve kötü muamele geliyor.

Aslında insanları bu hale getiren baş aktör zihinleri ve duyguları kirletip necaset bulaştıran, yuvaları zehirleyen medyadır. Eğer gerçekten çözüm isteniyorsa medyanın yaydığı FAHŞA VE MÜNKERİN önüne geçilmelidir. Aksi takdirde hükümet, aileyi koruma adına alacağı tedbirlerle boşanmaların önüne geçemeyecektir. Üstelik insanların zihinlerinin ve kalplerinin fahşa ve münkerle zehirlenmesine müsaade edip; ardından zehirin oluşturduğu tahribatı onarmaya çalışmak çok büyük bir çelişkidir. Öncelikle zehir tacirlerinin kurutulması gerekir.

Bu ülkenin inancı, gelenek ve örfü ile uyuşmayan yayınlar, aile fertlerinin birbirlerine karşı yapmakla mükellef oldukları sorumlulukları özgürlüklerinin sınırlandırılması olarak gösterip; ahlaksızlık, bencillik ve iffetsizliği ise korunması gereken haklarmış gibi lanse ediyor. Böylece insanlar ya aile içerisinde kendilerine biçilen rollere savaş açıyor, ya da eziklik duygularıyla sorumluluklarını yerine getirip, içlerinde şer tohumları büyütüyorlar.

Medyanın zihinlere dayattığı standart kadınlar; hep görüntüsü ile ön planda olan, kocasına ve çocuklarına karşı hiçbir sorumluluk taşımayan; hizmet, hürmet, itaat, saygı ve tevazu gibi olgulara savaş açarak (sözde) kocasıyla eşitlenmiş kadınlardır.

Siz hiç TV`de kocası işten geldiğinde onu güler yüzle kapıda karşılayıp, gün içerisinde yaşadığı sıkıntıların acısını kocasından çıkartmayan, işe dua ile yolculayan bir kadın tiplemesine rastladınız mı? Ya da kendisine bir bardak su uzatan hanımına teşekkür eden bir erkek tiplemesine? İşte yuvayı bu tür nezaket, hürmet ve tevazu içeren davranışlar ayakta tutuyor. Sevgiyi bunlar pekiştiriyor. Değer verildiğini, fark edildiğini bilmek insana pozitif enerji yükleyip, mutlu ediyor. Medya tarafından tüm mutluluk kaynakları kurutulan aileler bugün her şeye sahip olsalar bile huzuru yakalayamıyorlar.

Yine medyanın zihinlere dayattığı standart erkek tiplemesine bir baktığımızda; gayet centilmen, bakımlı, hiç yorulmayan, eve hiç stresli gelmeyen, evinde otorite kurmayan, hükmetmeyen, sadece bankamatik vazifesi gören insanüstü bir tip karşımıza çıkar.

İşte medyanın eğittiği kadınlar kocalarını bu standartlarda göremeyince onun her davranışını yadırgıyorlar. Yine medyada fiziğiyle ön planda, suratında bir tane bile güneş lekesi olmayan, boyuyla posuyla dikkat çeken kadınlardan etkilenen erkekler hanımlarını bu standartlarda göremediklerinden değerden düşürüyorlar. Böylece kışkırtılan eşler, birbirlerine fıtratlarında hiç olmayan rolleri dayatıyorlar.

Aile ve Sosyal İşler Bakanı Fatma Şahin, bir ara Diyarbakır`daki aşiret reisleriyle bir araya geldiğinde aşiret reisleri medyanın aileyi ve özellikle gençleri olumsuz yönde şekillendirdiğinden ve ailelerde ciddi kırılmalar yaşandığından yakınmışlar. Fatma Şahin`de çözüm için Yayın Yönetmenleriyle bir görüşme yapıp aile yapısını koruyucu ve toplumsal değerleri ön plana çıkartıcı yayınlar yapmaları teklifinde bulunmuş. Yayın Yönetmenleri bu teklife itiraz edip, ticari bir kurum olduklarını ve hayatta kalabilmeleri için böyle yayınlar yapmaları gerektiğini belirtmişler.

Dindar kimliklerinden dolayı halkın oylarını alan bir hükümetin toplumu zehirleyen Medya Patronlarıyla başa çıkamaması çok ilginçtir. Yoksa hükümet ahlaksızlık üzerinden para kazanan sektörlerle ilişkilerinin zedelenmesinden mi korkuyor? Ya da Muhafazakâr Demokrat bir parti olmanın gereğini mi yerine getiriyorlar?

Üstelik hükümetin Aileyi koruma ve Kadına Şiddeti Önleme yasa tasarısının ardından boşanmaların ve aile içi şiddetin daha fazla artması da çok daha ilginç bir durumdur.