• DOLAR 32.575
  • EURO 34.82
  • ALTIN 2493.377
  • ...

İnsanların zorunlu olarak sıkça kullanmak zorunda kaldığı ve gelip geçtiği işlek bir yerde büyük bir bataklık olsa ve her gün birçok insanı içine yutsa herhalde onu kurutmak için insanlar kafa kafaya verip çözüm üretmeye çalışır. Yetkililer ellerindeki imkanları bu vahim durum için seferber eder. Çünkü insan hayatı tehlikededir.

Üstelik bataklık sadece insan yutmaz, aynı zamanda kara sineklerin, böceklerin ve daha çeşit çeşit zehirli haşerelerin ürediği, etrafa iğrenç kokuların saçıldığı bir yataktır. Sadece bu haşere ve sinekleri öldürmekle yetinmek ise yeterli bir önlem olarak kabul edilemez.

İşte memleketimizde kurutulması aciliyet gerektiren öyle bataklıklar var ki, her gün milyonlarca gencimizi, çocuğumuzu içine çekiyor, ahlaksızlıkla, dinsizlikle öldürüyor. Her türlü cinsel sapkınlığı, gayrı meşru hayatı, zinayı, ateizmi kanıksatıyor. Bunlardan biri de sosyal medya platformları. Üstelik sadece ahlaksızlık pazarlamıyor. Fenomenler aracılığıyla yaşam biçimi de pazarlıyor. Ve bu yaşam biçimine düzenli olarak evlatlarımızı dahil ediyor. Elini uzatan kolunu da bedenini de, zihnini de duygularını da kaptırıyor.

TV ekranlarında bataklık mesabesinde öyle programlar var ki haya ve edebi kurşuna diziyor, mahrem hayata dair ne varsa sere serpe ortaya döküyor. Her türlü taciz, tecavüz, zina, aldatma izleyicilerin karşısında itiraf ediliyor, toplanan deliller sunuluyor, karşılıklı ithamlar gittikçe iğrenç boyutlara taşınıyor. Ahlaksızlık yapanlar kimi zaman suçlarına gerekçe üretiyor, kimi zaman kamuoyu tarafından suçlu ilan ediliyor. En adice olanı ise suçların ve ahlaksızlıkların bu şekilde itirafının, kınanmasının toplumun hayrınaymış gibi gösterilmesi. Oysaki ahlaksızlığın kanıksanmasının, yayılmasının en kestirme yolu duyulması, öğrenilmesidir.

Her gün yeni bir iğrençlikle güne başlayan insanların, hele küçük çocukların zihinlerinin, kalplerinin kirlenmemesi ve dehşete kapılmamaları mümkün mü? İnsan izlediklerinin esiridir. Çünkü etkisi altındadır. Üstelik toplumda izlenen olayların benzerlerinin çoğalması bu durumu gözler önüne sermeye yetiyor da artıyor.

Tabi bu bataklıklar sayesinde ahlaki yozlaşma ve çıplaklık gün geçtikçe daha da artıyor. Üstelik aldatmalar, boşanmalar, evlilik yaşının yükselmesi, doğum oranlarının düşmesi de cabası. AK Parti Hükümeti ise meselenin sadece demografik yapıya olan etkisi ile ilgileniyor. Sonuçlara odaklanıyor. Asıl nedenler, onları pek alakadar etmiyor gibi görünüyor. 

Geçenlerde ilk başörtülü vali de atandı. Muhafazakar çevre tarafından 28 Şubat zulmünden sonra en büyük başarılardan biri olarak kabul edildi. Ama ne yazar. Bu ülke evlatları bataklık çağırıcıları tarafından ahlaksızlığa saplanırken ha Ayşe vali olmuş ha Kübra. Ne önemi var. Bize gençliğin gidişatından dolayı uykusu kaçan insanlar iş başına geçince sevinç naraları atmak düşer.

Yirmi yıldır 28 Şubat zulmünü yaşayanlar iktidardalar. Zulmün her yıl dönümünde yaşananları anlatıp dururlar. Onlar sadece o güne sabitlenip kaldılar. Bu toplumun selameti için İslami, manevi, ahlaki projeler üretmediler. Onlar makam koltuklarında keyif çatarken, dindar ailelerin evlatları sözde eğitim yuvalarında ahlaklı, edepli kalma mücadelesi veriyor. Ahlaksızlığın üretildiği yerlerden biri olan okullarda can çekişiyorlar. Cesur bir şekilde inançlarını savunamayacak, temsil edemeyecek bir pozisyona doğru sürükleniyorlar. Artık dinin konuşulmasının neredeyse suç sayılacağı bir döneme doğru eviriliyoruz. Onlarsa koltuktan koltuğa yer değiştirmeyi zafer olarak görüyor. Halen eğitim sistemine bu hususta dokunmuş değiller. Bataklıklar kurutulmadıktan sonra...