• DOLAR 32.523
  • EURO 34.806
  • ALTIN 2420.508
  • ...
SON DAKİKA

İslam’ın doğuşuyla birlikte tüm dünyada büyük bir devrim yaşandı. İslam, hüküm sürdüğü yerlerde sosyal, siyasal, ekonomik düzenleri değiştirdi. Barındırdığı evrensel değerlerle elli yıl içerisinde birçok ülkeyi etkisi altına aldı.

 Üstünlüğü ırka, soya, kavme bağlamayı ve bunlarla övünmeyi cahiliye inancı saydı. Hakiki üstünlüğün takvayla elde edileceğini ilan etti. İslam toplumlarını iyilik ve takvada yardımlaşan toplumlar haline getirdi. 

Bir milletin kendini özel ve ayrıcalıklı görüp diğer milletler üzerine egemen olmasını, sömürmesini yasakladı. Tüm insanlığın Hz. Adem ve Havva'nın soyundan gelmekle birlikte eşit olduğunu ilan etti. Irkın, rengin, dilin, kavmin üstünlük vesilesi sayılamayacağını, tüm bunların Allah'ın kevni ayetleri olduğunu açıkladı. Hakim olduğu yerlerde hangi dinden olursa olsun bütün insanları vatandaşı olarak kabul etti. Arapları, Berberileri, İran’ı, Sasanileri, Hindistan’ı, Çin'i ve daha birçok milleti kültürel farklılıklarıyla birlikte yüzyıllarca tek çatı altında muhafaza etti. Her birinin temel haklarını teminat altına aldı. Kendi çatısı altında bulunan toplumlara belli bir milletin kültürünü, dilini zorla dayatmadı. Çok kültürlü yapılar kurdu ve bu yapıları yüzyıllarca ayakta tuttu. Kültürler arası etkileşimi sağladı. Evrensel yasalarıyla tüm ırkları iman esası üzerine kardeş kıldı.

Zekat, infak, sadaka yoluyla sermaye sahipleriyle, yoksullar ve işçiler arasındaki farkı ortadan kaldırdı. Toplumu zenginin kazancına ortak kılarak bencilliği yasakladı. Kapitalist sistemin ortaya çıkmasını engelleyecek tedbirler aldı.

İslam, İnsanları birbirlerinden sorumlu kıldı. İslam'a göre her birey Allah'a, doğaya, ana/babaya, akrabaya, komşuya, yetime, yoksula, yolda kalmışa, esire, topluma karşı sorumludur. Bu sorumlulukların belki en basiti olarak görülen "selam vermek ve tebessüm etmek" bile insanların kalplerini kaynaştıran ve birbirleriyle alakadar hale getiren bir vesiledir. İslam'ın Peygamberi olan Allah Resulü (sav) "Cebrail bana o kadar çok komşu hakkından bahsetti ki komşuyu komşuya mirasçı kılacağını zannettim" diye buyurarak Müslümanları komşularının derdiyle dertlenmeye, ihtiyaçlarını gidermeye, onlar için fedakarlık yapmaya, sevinçlerine ortak olmaya, emri bil maruf nehyi anil münker yapmaya, hastalandıklarında ziyaret etmeye davet ediyor. İslam modernizmin kutsadığı bireyciliği yasaklıyor. İnsanın yalnızlaşmasını önleyici tedbirler alıyor. İman edenlerin arasında sevgi, saygı, şefkat, merhamet halkaları oluşturup bir aile haline getiriyor. İnsanları birbirinden kopartan kini, nefreti, kibri, riyayı, ücbu, gıybeti, nemimeyi, koğuculuğu, bencilliği yasaklıyor.

Müslümanlar hangi ırktan, milletten olurlarsa olsun yeryüzünün en büyük ailesidir. İşte bu ailenin adı Ümmettir. Ümmet arasında yüzyıllarca süren zenginin fakiri ve zayıfı kolladığı, anne babaların hürmet gördüğü, yetimin sahiplenildiği, komşunun hakkından korkulduğu, hiçbir dilin ve ırkın ayrıcalıklı sayılmadığı, her inançtan insana adaletle muamele edildiği, kadınların emanet sayıldığı bir toplumsal düzeni yeryüzünde İslam dışında hiçbir sistem sağlayamamıştır. İslam insanlık için en büyük nimettir.

Fakat İslam’ın tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte insanlık bu nimetten mahrum bırakıldı. İslam ailesi Emperyalistler eliyle parçalandı, aralarına ulusal sınırlar çizildi. Her bir parçasına laik ideolojiler dayatıldı. Zihinlere dayatılan sömürgeci kültürün etkisiyle İslami bilinç, duyarlılık, İslami ahlak kuşatma altına alındı.  Emperyal çıkarlara hizmet eden siyaset, sanat, edebiyat, kültür gibi kurumlar eliyle İslam hedef tahtasına oturtuldu. Tüm bunlara rağmen İslam halen diri bir şekilde varlığını koruyor. İslam’ın rengi halen Müslümanların hayatlarına renk vermeye devam ediyor. Müslümanların kalpleri diyar diyar kardeşlerinin yanında atıyor. Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağları sınır tanımıyor.

İslam’ın yerine kurulan Modern düzenlerde ise insan ilişkileri bireysel çıkarlar, ulusal çıkarlar, Emperyal çıkarlar temelinde geliştiğinden insanlar insanların, uluslar da ulusların kurdu haline geliyor. Yeryüzünün en kanlı savaşları, soykırımları, adaletsizlikleri, içinde bulunduğumuz modern zamanlarda yaşanıyor. Günde 24 bin çocuk açlıktan hayatını kaybediyor. Yeryüzünde hiçbir dönemde yaşanmamış göçler, sürgünler, açlık ve sefalet bu dönemde yaşanıyor.

Eğer yeryüzüne barış ve adalet gelecekse bu İslam'la gelecektir. Bütün ideolojilerin iflasına şahitlik yapan insanlığa karşı Müslümanlar İslam’ın nasıl bir kurtuluş reçetesi olduğunu haykırmalıdır. Bunu da Siyasal, kültürel ve düşünsel tavırlar alarak, öncelikle vahdeti gerçekleştirerek yapabileceklerdir.

Batı'nın en büyük korkusu İslam'ın yeniden hayata yön verecek kadar güçlenmesi, ayağa kalkmasıdır. İslam’a yönelik saldırılarını, karalama kampanyalarını hızlandırmalarının en büyük nedeni de bu korkularıdır. Her toplumun bir eceli vardır. Onların eceli de yakındır inşallah.