• DOLAR 32.579
  • EURO 35.03
  • ALTIN 2428.678
  • ...

10 Kasım 2016`da odasına yerleştirilen bombayla hayatını kaybeden Mardin-Derik kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk`ün anısıyla başlayan diziyi anlatmak niyetindeyim. Yüreğimdeki kelimeler izin verir mi bilmiyorum.

Bildiğim kadarıyla Muhammed Fatih Safitürk hayatı pahasına doğunun o en ücra köşesine hayat vermeye çalışırken hayatını kaybetmiş. Yine bildiğim kadarıyla onu vuranlar terör maskesiyle büyük bir yolsuzluğu örtbas etmeye çalışmışlar. Belki ispatlanamayacak bir meseledir ama konumuz da bu değil zaten.

Bu yazının ana meselesi, devletin mazlum Kürt halkına bakışını temsil eden, ekranlardan akan kanalizasyon hükmündeki dizilere bir eleştiri olacak.

Önce dizinin kısacık bir özetini aktaralım.

“Fatih, genç, başarılı, umut vaat eden bir diplomat adayıdır. Türkiye Cumhuriyeti`nin yurt dışı temsilciliklerinden birine atanmış, görevine başlayacakken Virankaya`dan gelen acı haber hayatını değiştirir. Çünkü Virankaya Kaymakamı şehit edilmiştir. Fatih Başkan`ın desteğini alarak onun yerine kaymakam olmaya gönüllü olur. 

Ülkesi için masa başında rahat bir görev yapmaktansa ateş altında olmayı tercih etmiştir. Yüreği vatan sevgisi ile dolu, devletini ana babası yerine koyan 7 kişilik ekibiyle at izinin it izine karıştığı Virankaya`ya gider. 

İsimlerini ancak tarihin satır aralarından okuyup yüreklerinde hissedecek olanların bildiği bu ekip, görünmez düşmanlarıyla savaşırken önce o düşmanların maskelerini düşürmek zorundadır. Çünkü düşman onlar gibi mert değildir. Kullandığı kuklaları vardır.”

Dizi bu şekilde tanıtılıyor. İlk iki bölümünü izledim ve iliklerime kadar titredim. Bir an Fetö`nün geri döndüğü, STV`nin tekrar yayın hayatına başladığı ve “Tek Türkiye”, “Şefkat Tepe” dizilerinin yeni sezonlarının başladığını sandım. Aman Allah`ım! Ne korkunç şeyler!

Gerçi bu konuda nice badireler atlatmıştık ve nice yaralara tuz basmıştık. Deli yürek, Kurtlar Vadisi, Sakarya Fırat gibi diziler bu coğrafyada yaşayan nice dimağları zehirlemiş ve nice körpe zihinlere kin ve öfke tohumu ekmişti. Onları unutur gibi olduk ki artarda yeni bombardımanlar başladı.

İsimsizler, Söz ve Savaşçı; ilki hariç diğerleri hakkında yorum yapacak kadar bir bilgim yok. Lakin onların Cemaziyülevvelini bildiğimiz için iyimser olacak bir durumda da değiliz. Daha düne kadar dizilerinde solcu gençliği övüp ülkücülere bolcana laf çakan bir kanalda bu denli milliyetçi bir dizi yayınlanabiliyorsa, gerisini düşünmek bile istemiyorum.

İşin ilginç tarafı bu dizilere artık sos niyetine Allah`ın kelamını da kullanmaları ve böylelikle Kürt halkını hızla İslam dairesinin dışına itme çabaları… Saddam da daha önce bunu denemişti. Tarihin en vahşi soykırımını yaparken adına Kurandan bir sure ismi vermişti; Enfal!

Şimdilerde “Kur`an`da hükmü var! İnandın mı, sen atmazsın artık… Sen tetiğe basarsın… Hedefi Allah vurur!..” replikleriyle karşılaşıyoruz. Adamların hayatında din adına hiçbir şey yok, “elin gâvurundan ne farkın var” diye sorsan cevap veremeyecek. Ama ramboculuk oynarken dilinden ayet düşmüyor.

Elbette biz bu coğrafyada dönen dolapların farkındayız. Elin gâvuru ve bilumum bütün şer odakları çöreklenmiş, bir fare gibi insanlığımızı kemirip duruyorlar. Lakin bu güne kadar devlet aygıtı hiçbir doğru adım atmadığı gibi attığı bütün yanlış adımların hesabını da bu halka kesiyor. (Roboskiyi hatırlatsak yeter mi?)

Ülkeyi yönetenler çözüm sürecinden önce de yanlış yaptı, çözüm süreci ile de yanlış yaptı ve sonrasında da yanlış yapmaya devam ediyor. Hükümet iradesinin işi çözme yönünde olduğuna dair her ne kadar kendimizi ikna etmeye çalışsak bile danışmanları ve bölgedeki temsil makamlarının yaptıkları, sorunu çözmekten çok grift bir yapıya dönüşmesi yönünde.

Sorunun çözülememesi, hükümeti daha çok hırçınlaştırıp daha büyük hatalar yapmasına sebep oluyor. Sanki denenmemiş gibi, şiddetin dozunu arttırarak halledebileceğini düşünenlere ne demeli bilmiyorum.

Hiçbir halk şiddetle, korkuyla ve baskıyla dize getirilmemiştir. Bunun tarihte örneği yoktur. Sorun bellidir, çözüm de bellidir.

Bu halkın kendine ait bir dili, kültürü, tarihi, edebiyatı, sanatı, müziği, önderleri ve şeyhleri vardır; sizin darağaçlarınızda sallandırılan ve zindanlarınızda çürütülen. Onlara bir mezar bile vermeyi çok görmüşsünüz. Onların dilini yok saymışsınız, müziklerini yasaklamışsınız. Şimdi kıdım kıdım verip kardeşlikten bahsediyorsunuz, artık yemiyorlar. En az sizin kadar var olup, bu şekilde aynı vatanın bir parçası olma arzusundalar. Nakıs ve zayıf, tahkir edilmiş ve horlanmış kalmak istemiyorlar.

Süleyman Şah Türbesinin kutsiyetine binaen yapılan kahramanca(!) operasyonu yapıp Şeyh Sait ve Bediuzzaman`ın kabirlerini bu halka çok gördüğünüz sürece isimli ya da isimsiz kim gelirse gelsin bu topraklardaki şiddet sarmalına bir çözüm getiremeyecektir.

İsimsizler dizisinin yayınlandığı aynı kanalda bir başka dizi daha var, Vatanım Sensin. Bu dizide İzmir`i işgal eden yunan ordusu ve yunan halkı var. Onlara karşı direne halk ve Kuvayı Milli birliklerinin hikâyesi işleniyor. Dizide işgalci Yunan Halkı ve ordusuna gösterilen saygının ve onlara verilen değerin azıcığı bile İsimsizler dizisinde Kürt halkına karşı gösterilmiyor.

Cehalet, kabalık, geri kalmışlık, akılsızca işler, piyon olarak kullanılma potansiyeli gibi ne kadar kötü bir haslet varsa sinsice bu halka yapıştırılıyor. Bunu sürekli yapıyorlar ve anlaşıldığı kadarıyla yapmaya devam de edecekler. Biz de içimiz sızlayarak bunlara karşı sessiz kalıyoruz.

Bu halkı bu hale sokan sizin zihniyetinizdir. Siz bu halkın önderleriniz, medreselerini, ilim irfan merkezlerini yok ettiniz. Onların dilini yasakladınız. Onların dini ve sosyal yapılarını çökerttiniz. Ekonomilerini çökerttiniz. Memleketlerini yaşanmaz hale getirdiniz. Şimdi de insan olmadıklarına dair hüküm veriyorsunuz.

Ne diyelim, Allah`ınızdan bulun…

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları