• DOLAR 32.528
  • EURO 34.97
  • ALTIN 2422.931
  • ...

“…Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile kardeşlerini öz nefislerine tercih ederler.” (Haşr:9)

Sahip olduğunu başkasına vermek ve paylaşmaya fedakârlık ya da “isar” deniliyor.

Gayrıyı kendine tercih etme duygusu, ne ile izah edilebilir? İnsan ihtiyaç duyduğundan neden vazgeçsin ki?

Mesela kıyamet sahneleri anlatılırken annenin evladını tanıyamayacağından söz ediliyor. Bırakın başkasına kendi evladına bile teveccüh etmiyor. Aynı insan nasıl olur da öylesine, karşılık beklemeden başkasını kendine tercih eder?

Her şeyden önce bu bir ticarettir. Ne verirsen misliyle alırsın. Yani bir koyuyorsun ve bin alıyorsun. Dolayısıyla çıkarcı bir gözle bakınca vermemek için hiçbir sebep yok. Bunu vadeden azamet sahibi olan Allah Teâlâ`dır. Karşılıksız çek ve senetlere benzemiyor, değil mi? Devam edelim.

Bir şeye sahip olmak zevk verir. O şeye sahip olduktan sonra ona sahip olma yolunda hissedilen zevk de biter. Dolayısıyla artık onu vermek ya da başkasının zevk alacağı bir yolu açmak hiç mantıksız değildir. Sen alacağını aldın, zevkini çıkardın, artık durmasa da olur.

Bir de şöyle bir durum var. Sahip olduklarımıza ne kadar süreyle sahip olabiliyoruz? Örneğin bir yiyeceğe sahip olduğumuzu düşünelim. Onu öyle ya da böyle tüketiriz. Ya da bu bir eşya veya taşınmaz bir mülk de olabilir. Ya o sahip olduğumuz şey eskiyip kullanılmaz hale gelir veya biz eskiriz ve onu kullanamayacak kadar çökeriz. Yani sonsuz sahip olma durumu yok. Dolayısıyla ahirette alacağımız karşılık olmasa bile onu başkasına verip onunla kurduğumuz ve bitecek olan ilişkinin sonsuz bir hazla sonlanması kadar mantıklı bir şey de yoktur. Hadi bir de halis bir niyetle Allah için verdiğimizi düşünelim, tam ballı kaymak…

Sevdiğimizi iddia ettiğimiz Yaratıcımız (c.c) bizden bir şey istiyor ve bunun karşılığı olacağından bahsediyor. Bire yetmiş diyor, bire yedi yüz diye buyuruyor… Ya insan sevdiğine karşılık beklemeden her şeyi vermiyor mu? Veriyor, hem de büyük bir zevkle… Rabbimiz bize ayrıca şunu söylüyor; onu sana ben verdim, sen de sonsuza kadar kalmayacak ve yok olup gitmeden verirsen çok daha değerli bir zamanda büyük bir pahayla karşılığını alacaksın… şimdi gel de verme! Tabi zekâ ile ilgili bir sorunumuz yoksa…
Bir nokta daha var. İnsan sahip olduğu zevkleri başkasına tattırmadan yeterince zevk alamaz. Mesela dünyada hiç keşfedilmemiş cennet gibi bir mekân keşfettiğinizi düşünün. Orayı kimse bilmediği sürece istediğiniz gibi kullanabilsen bile paylaşamadığın sürece ondan yeterince zevk alabilir misin? Ben alamam… ya bende sorun var, ya da paylaşmak gerekiyor.

Evet, paylaşmak ve fedakârlıkta bulunmak gerekir. Bir de Allah için yapmanın tadına varmak yani ballı kaymak… bunun dışında bütün ihtimallerde nereden baksan tutarsızlık ve nereden baksan iflas var.


 

Yazarın Diğer Yazıları