• DOLAR 32.602
  • EURO 34.82
  • ALTIN 2497.616
  • ...

İnsanın kalbini besleyen, duyulardır. Gözün gördüğü, kulağın dinlediği, ağzın okuduğu kalbi besler. Göz iyi ve hayırlı olana bakar ve görürse, kulak iyi ve faydalı olanı dinlerse, ağız iyi ve hayırlı şeyler okursa kalp de iyi ve hayırlı şeylerle beslenmiş olur. Kalp iyi ve hayırlı şeylerle beslendiğinde iyi ve hayırlı şeyleri dışarıya yansıtır.

Görülen, duyulan ve okunan her şeyin az veya çok, kalbe ve dolayısıyla kişiye etkisi olur. Ben bakıyorum, dinliyorum ve okuyorum ama etkilenmiyorum demek doğru değildir. Kişi ilkin etkilendiğinin farkında olmayabilir ama zaman içerisinde etkilenmenin emareleri kendisini gösterir. İzlenen, dinlenen ve okunan şeyler bilinçaltına işler ve zamanı gelince zihinde canlanır. Mesela bir flimde kişinin izlediği olumsuz bir sahne yıllar sonra da olsa aklına gelir ve sanki bu gün izlemişçesine kişiyi etkiler. Bir minibüste yaptığımız kısa bir yolculukta sürücünün çaldırdığı sevmediğimiz bir şarkının sözlerini farkında olmadan indikten sonra da mırıldanırız. Okuduğumuz bir kitaptaki bir örnek, bir hikâye ya da bir söz biz farkında olmadan bizi etkiler. Bu sebeple kalbin doğru beslenmesi duyuların iyi beslenmesine bağlıdır.

İnsanın bedeninde merkez beyindir. Ama ruhta kalptir. Kalbin bozulursa bütün beden bozulur, kalp düzelirse bütün beden düzelir. Bu sebeple imanın yeri beyindir denmemiş de kalptir denmiştir. Allah’ın (c.c.) “Onlar doğru yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırdı” ayeti ve Hz. Peygamberin “Ey kalpleri çeviren Allah’ım kalplerimizi dinin üzerine sabit kıl” duası bunun delilidir.

Eski zamanlarda bir Türk filmini izlemek için ya sinemaya gitmek ya da siyah beyaz ekranda izlemek için bir hafta beklemek gerekirdi. Sinemalarda oynatılanların çoğu bir Müslüman’ın izleyemeyeceği kadar çirkef, siyah beyaz ekranlarda oynatılanlar ise aşku meşk ile birlikte kimi komünist zihniyetteki sanatçıların başrollerinde oynatıldığı ve çoğu rolde İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık edildiği, toplumun ifsadı için senaryoları çizilmiş flimlerden ibaretti. Bir Müslüman olarak alternatifini bulmak ise zordu.

Ömer Muhtar’ın canlandırıldığı Çöl Aslanı, Hz. Peygamber’in hayatının canlandırıldığı Çağrı filmi gibi flimleri izlemek ise ancak video oynatıcılarına sahip olmakla mümkündü. Teknolojinin geliştiği çağımızda ise izleme, dinleme ve okuma da çeşitlenmiş. Kötü ve nahoş flim ve benzeri şeylere ulaşmak kolaylaştığı gibi iyi ve hayırlı olana da ulaşmak kolaylaşmıştır. Doğrusunu tercih etmek ise kişinin istek ve arzusuna kalmıştır.

İmtihan davam ettikçe elbet iyilik ile beraber kötülükte olacaktır. Bu imtihanın gereğidir. Ama hayırlı olan varken kötülüğe vesile olmak büyük bir vebaldir. Ülkemiz sınırları içerisinde her dilden İslami müziğin çeşitlendiği ve helal dairesinin kâfi geldiği bir zamanda idare makamında olanların gençliğin zihnini, fikrini ve kalbini ifsat edecek etkinlik ve programlara aracılık etmesi, imam hatip okullarında bile öğrenciye hangi fikri aşılayacağı düşünülmeden klasik eser ve romanların okutulması ve daha nicesi…

Kalp bir küp misali neyi koyarsanız onu sızdırır. Müminin kalbi hak ve hakikat ile beslendiğinden hak ve hakikati sızdırır. Çünkü mayası hakkın kelamı, Resullulah’ın sünnetidir. İyi ve doğru olana bakmak ve izlemek, kulağı hakkın ve hakikatin sesine açmak, hak ve hakikati okumak müminlerin şanıdır diyor ve sizi Allah’a emanet ediyorum.