• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Birkaç gün önce Libya’daki kaosun bitmesi adına Berlin’de 12 ülke lideri ve beş uluslararası kuruluş başkanının katılımıyla düzenlenen Berlin Konferansı gerçekleşmişti. Net ve olumlu bir sonuç doğurur mu? Sorusu sıcaklığını koruyor. Ancak bu toplantıda oluşturulan 55 maddelik karar metni ve sonuç bildirgesine baktığımızda batı ülkelerinin her alanda olduğu gibi çıkar duygularını ön planda tuttuklarını görüyoruz. Çıkarlarını, öldürülen çocuklardan, evlerinden edilen binlerce insandan daha öncelikli görüyorlar. Bir darbeciye yaptıkları her türlü desteğe rağmen sonuç elde etmemesi onları daha da agresifleştiriyor.

Darbeci Hafter’in bütün desteğini kesmek, yardım edenleri önlemek ve askeri olarak onu zayıflatıp “masaya” mecbur etmek varken, tam tersi bir hamleyle onu desteklemek ve onu meşru bir tarafmış gibi sunmaları ikiyüzlülüğün en somut örneğidir. Seçimle iş başına geçmiş, ardından Libyalıların kendi aralarında imzaladıkları Suheyrat Anlaşması ile de tescillenmiş bir hükümet ile bu hükümeti devirmeye kalkışan bir darbeciyi aynı kefeye koyuyorlar. Zira bu tablo, Mısır’da binlerce sivilin katili Sisi’yi kırmızı halı ile karşılayan batılıların genel karakterlerin bir tekrarı olarak görülebilir.

Çıkarları doğrultusunda hareket etmeye devam eden Batı; en başta Hafter’e bu konferans ile birlikte meşruiyet kazandırdı ve destekledikleri bütün diğer darbeciler gibi yaptıklarını yanına kâr bıraktı. Hatta aynı gün onun propagandasını yapmaktan bile çekinmediler. Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un onu Libya’nın yüzde seksenini kontrol eden güçlü bir lider olarak övmesi dikkat çekiciydi.

Diğer taraftan dış devletlerin Libya’daki çıkar hesaplı tavır ve müdaheleleri iç savaşın bitmesine en büyük engeldir. Bu konuda Berlin’de toplanan konferansta alınan kararların sahada uygulanmasının önünde pek çok engel bulunmaktadır. ABD’nin kontrolünde büyütülen Hafter’in Libya’daki iç dengelerde bir karşılığı yok iken tam bir ortak haline getirilmesi bile çözümün ne kadar uzakta olduğunu göstermektedir. Alınan 55 maddelik kararların çoğunun iç dengelerden ziyade dış etkileri azaltmayı hedeflemesi bile meselenin büyüklüğünü gözler önüne sermektedir.

Tam bu noktada; Libya’da çatışan taraflara destek verenlerin, aynı zamanda bu desteğin kesilmesi çağrısında bulunmaları ne kadar da tuhaf…  Kimse kimseyi kandırmasın. Birçok coğrafi meselede olduğu gibi burada da Batı’nın maskesi düşmüştür. Evet, adalet ve insan hakları sözlerini ağızlarından düşürmeyen Batı, menfaatleri söz konusu olduğunda bütün sözde değerlerini unutmakta ve her türlü sömürüyü uygulamaktadır. Oysa sömürgecilik insanî bir tavır değildir. Hangi ırk, kültür ve dinden olursa olsun insanın doğasına aykırı bir davranış biçimidir. Fakat batılılar için sağladığı refah, sömürgeciliği sevimli göstermeye ve genetik bir kültüre dönüşmesine de imkân vermektedir. Batı’nın kanını bu kötü genden kurtarması artık mümkün değildir. Hakikat bu iken kendi huzurunu ve selamet limanını batılılarda arayanlar bir kez daha düşünmelidirler.