• DOLAR 32.382
  • EURO 35.041
  • ALTIN 2326.314
  • ...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu`nun İstanbul Maltepe Cezaevi`ne yürüyüşü devam ediyor. Yürüyüş devam ettikçe yürüyüşle ilgili endişeler de haklı olarak artıyor.

Endişeler, yürüyüşün adalete bir ‘katkısı`nın olmasından ziyade yeni bir kaosa kaynaklık edebileceğinden kaynaklanıyor. Bütün bu tedirginlikler de yabana atılmayacak türden gerekçelere dayanıyor.

Mega kent İstanbul`a yaklaşıldıkça ‘gezi` niyetine dahi olsa gruba yoğun bir katılımın olmasından söz ediliyor ve bunun da daha önceki ‘toplanma`lara kıyas edildiğinde karşılıklı bir huzursuzluk ve gerginliğe sebebiyet verebileceği öngörülüyor.

Kılıçdaroğlu`nun ‘adalet` üzerine başlattığı yürüyüş, bir şekilde haksızlığa uğramış herkesin dikkatini celp etmesi açısından çok iyi düşünülmüş ve bu arada provokasyonlara mahal verilmediği takdirde de taraftar bulacağı bir atak olduğu teslim edilmeli.

Niyetleri gerçekten adalet mi? O tartışılır. Ancak ‘hürriyet` ‘özgürlük` ‘adalet` ‘eşitlik` ‘hak-hukuk` vb. kavramlar üzerinden yürütülen projelerde genelde insanların iğfali çok daha kolay olabilmiştir. Malumunuz modern dünyamız özgürlük, hürriyet ve adalet sloganları üzerine kurulmuşken, yaşanan bunca kölelik, kepazelik ve ezilmişliği neye bağlayacağız; buna da izah yapmak gerek.

Şu an İslam dünyasının içine düştüğü hale bakıldığında da bu kavramlar üzerinden gidilerek kandırılan kitlelerin o içler acısı durumu bunu bize fehmettiriyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarından tutun da günümüze kadar ki tarihi süreçte gücü nispetinde halkın üzerine çöreklenen gerek dikta rejimlerin gerek birçok örgüt ve yapıların o türden sihirli sözcüklerinin, helakat ve hüsrandan başka bir şey getirmediği ortada.

Doğruhaber`in, yürüyüşün ilk günüyle ilgili attığı manşet, bize, masum bir talep üzerinden tehlikeli bir kalkışmanın olabileceğini hatırlatmış ve dikkatli olunması gerektiği uyarısında bulunmuştu.

‘CHP ‘Gezi`ye Çıkıyor` şeklindeki başlık, belki o zaman daha tam anlaşılamayan bir endişenin soyut dışavurumuyken, bugün gelinen noktada o başlığın, endişe için ciddi gerekçelerin önceden habercisi olduğu anlaşılmıştır artık.

İstanbul`a yaklaşıldıkça kalabalık artıyor, kalabalık arttıkça da endişeler eski günleri hatırlatıyor.

Peki, adalet yürüyüşünde her yönlü endişeleri tamamen gözden ırak tutmak doğru mu? Tabi ki hayır!

Gerek herkesin gereksinim duyduğu ve hasretle beklediği o talebin adıyla ilgili, gerekse de masum gibi görülen yürüyüşle ilgili çözüm adımlarının, yeri geldikçe atılmasında fayda olacaktır.

Şöyle ki; haksızlığa uğradığını ve mağduriyet yaşadığını düşünen veya iddia edenlerin o yaklaşımlarına veya iddialarına eğilim göstererek, varsa şayet, o sorunların çözümü noktasında yapılması gerekenlerle ilgili adımlar atmak suretiyle yürüyen veya ‘yarın-öbür gün yürüyecek` kesimlerin sayısını azaltmayı hedeflemenin yanında; niyetleri adalet olmayıp da adalet adı altında ‘toplama yapmak` isteyenlerle ilgili de önlemler almak, çok yararlı ve toplum olarak hayrımıza olacaktır.

Örneğin mağduriyetlerin giderilmesiyle ilgilenecek OHAL Komisyonu`nun neden bu kadar geciktirildiği niye sorgulanmıyor? Bunun dışında, sadece bir iki yıl içindeki mağduriyetlerle ilgilenip yıllar yılı adaletin can çekiştiği diğer dönemlerdeki mağduriyetlere bigâne kalmanın da adaletle bağdaşır bir yanı yoktur, olmamalıdır.

Sonuç olarak yürüyüşle ilgili kanaatim o ki; tümden “Hepsinin niyeti ‘gezi` kalkışması gibi bir eylemdir” deyip tamamen red etmek mantıklı bir yaklaşım olmadığı gibi, “Bunların niyeti tamamen salt bir yürüyüş ve adalet arayışıdır” şeklinde saf bir edayla ve -tabiri hoş görün- bir enayilik içerisinde yaklaşım göstererek olaya tümden ‘hoşgörü`yle yaklaşmak da doğru olmayacaktır.

Onun için diyorum ki; ‘Adalet yürüyüşü`ne tek düze değil, ‘akıllı yaklaşım` şarttır; aksi takdirde ‘geziaklı`na yenilerek zemin kaymasına duçar kalınabilir.

Selam ve dua ile…