• DOLAR 32.59
  • EURO 34.826
  • ALTIN 2501.079
  • ...

Siyaset genelde çok kirli bir alan. Bir hususu savunuyorken o savunulanla ilgili aynı anda pratikte tam tersi bir gidişat sergiliyor olman bu işi kirli kılan faaliyetlerin başında geliyor.

Temiz siyaset dile pelesenk edilir, ancak ne kadar zıddını andıracak hile-desise varsa onlar revaçta olur. Buna istediğiniz kadar temiz siyaset deyin temiz olmaz.

Adam gibi temiz siyaset yapmak tabi ki her babayiğidin harcı değil. Çünkü bu yoldan alıkoyan o kadar güçlü engellere karşılık doğrularla hareket etmek adam gibi adamların işidir.

Her doğruyu her zaman ve her yerde söylemek doğru olmadığı gibi her doğruyu yeri ve zamanı gelmeden her zaman ve her yerde yapmak da doğru ol(a)mayabilir. Elbette ki bunun farkındayız. Ancak kimi doğrular için, ‘hiçbir zaman yapmamak` gibi bir heyulaya doğru yol almak da ‘doğrular`ın yani doğru olanların şeninden değildir. Kimi doğruları ilel ebed ‘yapılacaklar` listesinden diskalifiye etmek, ismimizin ‘doğru olanlar` listesinden çıkarılmasına bile kaynaklık edebilir.

Türkiye geçmiş dönemlerde bu siyasetten çok çekti. Dün başka bugün başka veya bugün başka yarın başka olanlar ülkeyi aslında idare etmiyorlardı. Kuklacılar genelde, vitrinde görünenlerin veya onların tabanlarının istek ve doğrularından ziyade sözde siyasetçilere kendi doğrularını dayatmak suretiyle ülkeyi idare etmelerini sağladı. Onun için de bu ülkeye hiçbir zaman gerçek manada refah gelmedi.

İnsanlar oy vererek kendi beğendikleri insanları seçemedi, seçtiyse de, siyasetçilerin va`d ettikleriyle karşılaşmadılar. Seçmenin, köylünün, şehirlinin duyduğu vaatler hep ütopya oldu.

İsminde adalet ve kalkınmanın olduğu bir partinin milli görüş geleneğinden hareketle çok şeyler yapacağı konusunda büyük umutlar oluştu. Her iki insandan birinin oyunu alan bir partinin artık adalet yolunda ciddi adımlar atabileceği düşünüldü.

Verilen desteğin yanında edilen duaların da etkisi büyüktü. Artık adalet ve kalkınma yönünde bir engel kalmadı diye düşünüldü. Kalkınma eksenli yapılan çalışmalar da tabiki takdirle karşılandı.

Ancak ve sümme ancak…  Bizim bu ülkenin vatandaşları olarak etrafımızda adalet ve hukukla ilgili olup bitenlerle ilgili itirazımız vardır. Bu ülkede adalet al gülüm ver gülüm şeklinde yürümemeli. Burada bir ticaret yapılmıyor. Devletler rehin mübadelesinde de bulunmuyor. Hak hukuk adalet çerçevesinde bir muamele varsa bunun herkes için olması gerekir…

Düşünün iki tam zıt gurup, anlayış veya yapılanma, biri semirdikçe diğeri soluğu Silivri`de alıyor. Çok ilginçtir ki, iki mübadele de sadece sizin iktidarınız döneminde oluyor. Yani iktidar değişmeden tek düze biri içeri girince diğeri dışarı çıkıyor; dışarı çıkanın zıddı da hemen içeri atılıveriyor. Ve bu arada yaşanan hukuksuzluklar da çok konuşulunca, bu sefer mağdur olanlarla ilgili yeni girişimlerin yapılacağı ifade ediliyor. İki görevli askere iade-i itibar sağlanınca da her yer sütliman oldu gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor.

Salt bu toplu giriş çıkışlar bile adalet sistemindeki iltimas ve kayırmayı gösterir cinsten, ancak şimdilik bunu bir kenara bıraksak şayet, bu iki cenahta yer almayanların adaletten uzak bir anlayışla muamele görmeleri ve gözlerden ırak hukuk cinayetlerine tabi tutulmaları bu hususta doğrulardan uzak olduğunuzun bariz göstergesi olsa gerek…

Adaletle müsemma ‘temiz siyaset`inizin bu doğrulardan habersiz yol alıyor olması sizi aldatmasın. Bugüne kadar kimi doğrularla ilgili halkın sizin yerinize mazeret üretiyor veya beyan ediyor olması sizi verdiğiniz sözler konusunda yanılgıya düşürmesin.

Halk her doğruyu her zaman yapamayacağınız duyarlılığıyla bekleyip sabretti. Derin güçler dedi, AYM dedi, vesayet sistemi dedi, asker dedi, sivil laik jakoben azınlık dedi. Dedi ve dedi…  Ancak bugün gelinen noktada bunların hiç biri artık çuvala sığmaz mazeretler halini aldı.

Ve tam bu zaman diliminde Adana`da başlatılan yeni soruşturmalar, Yasin Börü mahkemesiyle ilgili diretilen hava, adaletle ters orantılı bir seyir izledi, izliyor.

‘Şortlunun soyunuk hakkı`na müdahaleyi, “İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme”ye aykırı bularak jet hızıyla 8 yıla kadar hapis isteyen hukuk ve adalet, öldürülüp bedenleri parçalanan Yasin Börü ve arkadaşları için 2 yıldır bir arpa boyu yol almadı veya alamadı. Hatta neredeyse her duruşmanın, mağdur taraflarına takınılan olumsuz tavırlar gölgesinde bitiyor olması sizce de çok manidar değil mi?  

Adana`da sudan sebeplerle açılan şu skandal davanın bütün savcı ve hâkimleri görevden alınmışken yapılan ilk duruşmanın beraatla değil, ta`lukla sonuçlanması da ayrı bir garabet değil mi?

Sonuç olarak; haktan, hukuktan ve adaletten bahsedenlere, ‘bu ne perhiz…` meselesini hatırlatmak bizim de hakkımız olsa gerek.

Selam ve dua ile…