• DOLAR 32.502
  • EURO 34.968
  • ALTIN 2429.585
  • ...

15 Temmuz darbe girişimi üzerinden 6 yıl geçti. Dün ifade edildiğine göre yurt içi ve yurt dışında bu konu ile alakalı 9 binden fazla anma etkinliği yapıldı. Etkinliklerin darbeye karşı bir bilinç kazandırmış olmasını diliyorum.

Türkiye’de neredeyse her 10 yılda bir müdahale veya darbe oluyordu. 15 Temmuz direnişiyle bu haşin uygulamanın ortadan kaldırıldığını söyleyebiliriz. Ancak halkın direnişinin çalındığını daha ilk başta söyleyebiliriz.

15 Temmuz darbe girişimi veya diğer darbeler mutlaka ülkeyi içinden çıkılmaz sıkıntılara sokma gayreti olup, darbelerin ülkeyi ekonomik olarak çökerttiği herkesin malumudur.

Darbeler mutlaka dış bağlantılı ve yerli düşmanların elleriyle gerçekleştiriliyor. Önce kaos, güvensizlik, işsizlik, yoksulluk ortamı oluşturularak çarenin ‘müdahale’de olduğu düşüncesi pekiştiriliyor ve ondan sonra tabir yerindeyse halkın sırtına biniliyor, üzerine çullanıyor. Gerçekleşen darbeyle de var olan her ne varsa birden gidiyor. Kaos, kargaşa, yoksulluk, işsizlik yıllarca sıradanlaşıyor.

Bu darbelerin kimisi sureti haktan da olabiliyor. Mısırdaki askeri darbede yer alan ve selefi diye geçinen gruplar, Mursi’nin meşru iktidarı karşısında darbeci Sisi’nin yanında yer almışlardı. Gerekçeleri de şeriat hükümlerinin tam uygulanmaması imiş!

Osmanlının son çöküş dönemi de böyle oldu. Önce ‘31 Mart Vakası’ (13 Nisan 1909) ile binlerce insanı katlettiler, ardından da bunu Abdülhamid’in yönetimine mal etmekle birlikte ayrıca ‘dini kitapları yaktırmak’ ve ‘devlet malını israf etmek’ suçunu da eklemleyerek onun tahttan indirilmesi fetvasını çıkardılar.

İlginçtir ki 27 Nisan 1909 tarihinde Şeyhülislamın, Abdülhamid’i tahttan indirme fetvasını Abdülhamid’e tebliğe gidenler, Abdülhamid’in deyimiyle, ‘biri Arnavutluk, biri Yahudi, biri Ermeni ve biri nankörün teki’ydi. Sarıklı mebusların, şeyhülislamların ‘hal fetvası’nı tebliğe gidenlerden Yahudi olanı, meşhur Emanuel Karasu’dur. Gerçekten tarihten ders alarak, anı yaşamak ve geleceği okumak lazım. Aksi takdirde iki yakamızı bir araya getiremeyiz ve düşmana yem olmaktan başka bir seçeneğimiz olamayacaktır!

Buna göre bugün mezhep, ırk, dil, din farklılıkları üzerinden fitne çıkarmaya çalışanlar görmezden gelinmemeli. Bunlar, büyük Osmanlı imparatorluğunu bile bu fitne ve ayırımlar üzerinden çökerttilerse, bugün Meclis’te, siyasette, sokakta, tramvayda aynı hıyanetin zeminini oluşturmalarına kesinlikle müsaade edilmemelidir. İnsanları ırkları ve dilleri üzerinden ayırmaya çalışanlar, hıyanet-i vataniyeden (vatan düşmanlığından) ve aduv’vul insaniyeden (insanlık düşmanlığından) yargılanmalıdır!

Düşmanlar ortamı hazırlarlar, sureti haktan görünenler bunun prosedürü için üzerlerine düşeni yaparlar ve ardından İslam ülkelerindeki sermayenin üzerine üşüşmek için kenarda sabırsızlıkla bekleyen sırtlanlar, çakallar, yılanlar, çıyanlar bir anda kontrolü ele geçirerek Müslüman halkın hayat damarlarını kesmek suretiyle o asil kanı emdikçe emmeye başlarlar!

Konumuz 15 Temmuz iken buralara daldım. Çünkü darbe öncesi yaşanan sosyal olayları iyi değerlendirme yeteneği çok önemlidir. Önce oraya dikkat edilecek. Diyelim ki dikkat edilmedi o zaman darbenin gelişi artık önlenemez. Ama darbe geldikten sonra akim bırakıldıysa o zaman bundan sonra da büyük görevler düşüyor. FETÖ darbe girişiminde olduğu gibi. Darbe geldi, ama halkın direnişiyle geri püskürtüldü.

Bundan sonraki süreçte ne oldu, bu önemli. O gün darbeyi canlarıyla önleyenlerin yerine bankamatik kuyruklarında bekleyenler taltif ediliyorlarsa, darbe tam püskürtüldü denemez o zaman!

Bugün FETÖ’nün oluşturduğu devlet hafızasının gölgesi neredeyse bütün sosyal yapıların değerlendirmesinde kendini hissettiriyorsa darbe tamamen püskürtüldü, denemez o zaman! FETÖ’nün siyaset ve ticaret erbabının önemli kısmına dokunulmadığı halde şu bankaya para yatıran, bu yurtta kalan, o eğitim kurumunda eğitim görenlerin cezaevinde çürümelerine göz yumuluyorsa o zaman darbenin kısmen de olsa yerini bulduğunu ifade etmek yanlış olmasa gerek!

Dahası, FETÖ darbesi bahanesiyle içeride tutulan binlerce kadın ve çocuk, darbenin önlenip önlenmediği ile ilgili gerçekten düşündürtmesi lazım! Darbe gecesi silahlarıyla dışarı çıkanlar olmadıktan sonra bu kadınların ve onlara bağlı olarak bu kadar çocuğun cezaevlerine doldurulmaları anlaşılır değildir!

Sonuç olarak; darbe girişimi sonrası ile ilgili iyi okumalar ve analizler yaparak darbenin önlenmesinde ve sonrasında yaşananların bizi nereye götürdüğünü/götüreceğini hesaplamak lazım. Bu tespit ve analizler iyi yapılmayıp ona göre gerekenler yapılmazsa, Allah korusun yeni darbe girişimleriyle karşılaşmak işten bile değil, eskiden olduğu gibi! Benden söylemesi!

Kalın selamette…