• DOLAR 32.614
  • EURO 34.94
  • ALTIN 2502.052
  • ...

Bu hükümete adaleti sağlamak yine nasip değilmiş demek. Doksan bin civarı insanın yararlanacağı bir “af yasası”ndan vicdan sahibi herkesin mağduriyetlerine şahitlik ettiği/ edeceği insanlar kapsam dışı bırakıldı.

İnfaz Yasası düzenlemesine bilinçli olarak “af” diyorum, çünkü indirimde adil ve eşitlikçi davranılmadı, seçmece davranıldı. Suçlar için ceza indirimine gidilmedi, suçlular arasında ayrım yapılarak keyfi davranıldı. Kimisi “af” edilerek serbest bırakılırken, kimisine düşmanca davranıldı, düşmanlık beslendi. Böylece af kapsamına alınmayanların ve ailelerinin düşmanlığı kadar bu ayırımcı yönteme karşı olanların da tepkisi alındı.

Romanya asıllı, Amerikalı edebiyatçı Eliezer Wiesel Naziler tarafından toplama kamplarına gönderilirken gördüklerinin etkisinde kalmış olmalı ki; “Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. Fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı.” demiş.

Tabi zulme ve haksızlığa karşı durmayı Wiesel’den öğrenmedik. ‘Zulmün karşısında sessiz kalanın dilsiz şeytan olduğunu’ içselleştirmiş bir medeniyetin müntesipleri olarak, bu yapılanların adalet olmadığını haykırmak istiyoruz. Bu adalet değil, zulümdür, diyoruz.

Genç Evlilik Mağdurları’na reva görülenler görmezden gelinerek onlarla tecavüzcülerin bir tutulmalarının, hassasiyetleri gözetme değil, bir avuç azgın azınlığın dayatmalarının esas alındığını belirtiyoruz. Bu, toplumsal barışı sağlamaya yarayan bir adım değil. Olup bitenler, yöneticilerin zihinlerinin ve akıllarının nasıl iğfal edildiğinin göstergesi olsa gerek. İşte biz buna itiraz ediyoruz; uyanın, kendinize gelin, altınızdaki dalları kesmekten artık vazgeçin, diyoruz!

‘Sizden biriniz bir kötülüğü, bir yanlışı gördüğünde eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle tepki versin!’ ikazından yola çıkarak Sivas Davası mağdurlarının çektiklerine, haksız hapis hayatlarına itiraz ediyoruz! İslam düşmanı örgütlerin saldırılarıyla verdikleri canlar yetmezmiş gibi, onların tutsak tutulmaları zulümdür, haksızlıktır, yanlıştır, bundan vazgeçin, diyoruz!

Üstad Bediuzzaman’ın; “Zulüm, başına adalet külahını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bağy ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad (zıtlar), suretlerini mübadele etmişler” tespitinden yola çıkarak da, yalan yanlış değerlendirmelerle Allah için çalışıp gayret eden, bu yolda kınayıcının kınamasından korkmayıp kendi izzet ve onurlarını, davaları olan İslam’ın prensip ve şiarlarını korumaya çalışırken, iftira ve hıyanet kurşunlarıyla suikasta uğrayan İslamî Cemaatin mensuplarının gördükleri muameleye itiraz ediyoruz.

Ne zamana kadar kulaktan dolma, yalan-yanlış, tamamı karanlık odakların iftira yüklü değerlendirmelerini esas alacağız/alacaksınız! Ne zamana kadar, İslamî Cemaat mensuplarını, din düşmanı veya darbeci örgüt/yapılarla yan yana koyacak kadar cahil-cühelanın değerlendirme ve gerçeklikten uzak habis düşüncelerinin etkisiyle muamele göstereceğiz/göstereceksiniz!

Bunların yazarçizer olmaları, cehaletlerini veya art niyetli yaklaşımlarını geçersiz kılmaz! Çünkü sahada herkesin göreceği kadar gerçekler ortada. Artık gözünü kapayan sadece kendine karanlık etmiş olsun! Bizim karanlık simsarlarına takılacak halimiz yok! Çünkü bunlarla harekette, bir adım ötesi tepe taklak olma vardır, uçurum kaçınılmazdır!

 Biz buna itiraz ediyoruz. Biz alnı secdeli, halkını milletini seven, mukaddesatlar için canlarını ortaya koyan insanların cezaevinde tutulmalarına itiraz ediyoruz. Zulmün başına adalet külahının giydirilmesine karşı çıkıyoruz!

Evet, bizim itirazlarımız bunlara...

‘Çıkarlarımız bunu gerektiriyor’ diyorsanız, biz de Üstad’ın dediği gibi; “Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır.” diyoruz. Ve şimdi sıra Anayasa Mahkemesi’nde... Umarız yapılan yanlış düzeltilsin ve ‘İnfaz İndirimi’ diğer mağdurları kapsayacak şekilde revize edilsin...

Selam ve dua ile.