• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...

İngiltere Kraliçesi, Haçlı Seferlerini araştırmak üzere Steven Runciman`a bir malikane tahsis etmiş,  uluslar arası dolaşımını sağlayacak bir pasaport vermiş, ondan Haçlı Seferleri`ni araştırmasını istemiştir. Haçlı Seferleri ile ilgili edindiği birikimi üç cilt hâlinde yazan Runciman`ın vardığı sonuç, Haçlıların gücünün Müslümanların parçalı olmasından geldiği; Müslümanlar birlik olunca seferlerin başarısızlıkla sona erdiğidir.

Kendisinden önce bu konuda araştırmalarda bulunan Stevenson`un da vardığı sonuç buydu. Stevenson da Haçlıların başarısı, Müslümanların ihtilafından geliyordu, demişti.

Aklını tarihsel vakaları sosyoloji biliminin de katkısıyla değerlendirmekten devşiren Batı, İslam alemi ile ilgili stratejisini bu mantık üzerine oluşturmuştur: Batı`nın İslam dünyasındaki etkinliğinin sürmesi Müslümanların şu veya bu sebeple parçalı olmasına bağlıdır. Bu mantık üzerinde, Batı için, İslam dünyasında parçalanmayı sağlayan, ne olursa olsun değerlidir, yardım görür. Parçalanmayı sağlayacağına inanması durumunda Batı, en sahih İslam araştırmalarını yaptırır, “Kur`an İslam`ı, Sünnet`e sarılmak, Ehl-i Beyt sevgisi gibi en mukaddes meseleleri destekler. Çünkü onun için hiçbir şey, Müslümanları parçalamaktan daha önemli değildir. Müslümanların parçalılığı onun için hayatı bir meseledir. Onun Doğu`da hayatını sürdürmesi, bu parçalılığın sürmesine bağlıdır, ona her şey feda edilir, onun uğruna her Batılı değer çiğnenir, her Batılı kutsal tüketilir.

Parçalılığın zıddı, Müslümanlar açısından mutlak bütünlük değil; İslam tarihi boyunca görüldüğü üzere makul ortaklıktır. Müslümanlar kardeş olarak birbirlerin ortağıdırlar. Yüce Allah için birlik, onların kendi aralarındaki ilişkileri için ortaklık esastır. İslam, en mukaddes birlikteliklerden biri olarak gördüğü evliliği dahi bir ortaklık olarak tanımlamıştır. Yine aynı anne ve babanın evlatlarını birbirlerinin malları üzerinde ortaklığa sahip kişiler olarak görmüştür.

Ortaklık, güven; güven ise itibar gerektirir. İtibarı olmayana güven duyulmaz, güven duyulmayanla ortak olunmaz.

Emperyalistler, iki yüzyıldır her bir Müslümanın ümmete karşı duyduğu güveni yıkmaya çalıştılar. Kısmen başarılı oldular ama mutlak bir başarıya ulaştıkları iddia edilemez.

Son devirde yoğun İslamî çabalarla farklı coğrafyalarda farklı liderlikler oluştu ve İslam aleminin kendini toparlaması umudu doğdu.

Batı, bir kez daha korkuya kapılarak bu hususta İslamofobi`yi üretecek kadar ileri gitti. Neredeyse her Batılıya “Müslümanlar, yarın evini basabilir, arabanı, işyerini yakabilir, seni öldürebilir” mesajı verdi. Batı`nın buna karşı alacağı önlem, Batı şehirlerinde dev hapishaneler açmak ya da gelişmiş silahlarıyla her gün büyük bir Müslüman katliamını bizzat yapmak değildir, Müslümanları parçalamak ve birbirine düşürmektir. Parçalanma için güvenin ortadan kalkması, güvenin ortadan kalkması için itibarın tükenmesi gerekiyor.

Şimdi sahada yapılan, bunun ta kendisidir. Yeryüzünde itibar sahibi bir tek Müslüman önder, camia hatta şahıs bırakılmayacak şekilde bir düzenek hazırlanmış, bu düzenek adım adım işliyor. Kimi zaman aynı anda, kimi zaman peş peşe bütün Müslüman önder, camia ve şahıslar, yıpratılıyor, itibarsızlaştırılıyor, onlara duyulan güven imha ediliyor.

Bir Müslüman önder, camia veya şahıs şöyle bir oturup da ben kiminle ortaklık kurabilirim diye düşünse öylesine bir yıpratılma sürecinden geçirilmişiz ki güven duyabileceği kimse yok, zira yıpranmamış bir tek Müslüman bırakılmamıştır.

Müşahhas örnek verilmeden mesele anlaşılmıyor: 15 Temmuz sonrasında basındaki kimi eskiden beri CIA ile birlikte çalıştığı söylenen gazete ve gazeteciler, Türkiye`de neredeyse damgalamadıkları bir tek İslamî şahsiyet bırakmadılar, her Müslüman lider, camia ve şahsiyetin etrafında bir kuşku dalgası oluşturdular. Neticede Türkiye`de İslamî yapıların buluşmasını güçleştirecek bir ortam oluşturdular. Batı`nın, ümmetin geneli için yaptığı işte budur.

Bu devasa bir itibar operasyonudur, hep birlikte yıpratılıyoruz çünkü bir arada istenmiyoruz; sözde liberal özgürlük içinde her birimiz kendi başına, fert olarak emperyalist mahşere çıkarılmak isteniyoruz.