• DOLAR 32.593
  • EURO 34.882
  • ALTIN 2498.663
  • ...

Kudüs`ün 2 Ekim 1187 (27 Recep 583) Cuma günü Mirâc Gecesi`nde Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından fethi üzerine yüzyıllardır çok şey yazılıyor. Ama modern çağ öncesinde yazılanlar, gayrimüslim tarihçilerin yazdıkları dikkate alınmadan; modern çağ sonrasında yazılanlar ise gayrimüslim tarihçilerin bakış açısıyla kaleme alındığı için bu büyük fetih ile ilgili büyük gerçekler hep saklı kaldı.   

Kudüs`ün Selâhaddîn tarafından fethi, ihtilaf ve ittifak olguları çerçevesinde ele alınmadıkça meselenin özü ortaya çıkmaz.

Kudüs 1099`da Haçlılar tarafından ele geçirilmeden,  

Avrupa`daki Katolik kavimlerin kendi aralarındaki mücadeleleri sona erdirilmişti.

Bizans`la Avrupa arasındaki Ortodoks ve Katolik ihtilafı İmparator Alexios ve Papa II. Urban öncülüğünde yatıştırılmış; Ortodoks`la ve Katolikler, Batı`nın ve Doğu`nu Hıristiyanları Müslümanlara karşı birleşmişti.

Kudüs 1099`da Haçlılar tarafından ele geçirilirken,

Müslümanlar büyük bir dağınıklık içinde idiydiler.

Büyük Selçuklular, taht kavgaları içinde birbirleriyle uğraşıyorlardı.

Suriye Selçuklularının Sultanı Tutuş`un iki oğlu Halep hâkimi Rıdvan ve Dımaşk hâkimi Dukâk kavgalıydılar.

Selçukluların bu ihtilafından kârlı çıkmak isteyen Mısır hâkimi Fâtımîler, Kudüs`ü Artuklulardan almış, Bizans`la kurdukları yakınlaşmanın kendilerini Batı`dan gelecek tehditlerden emin kılacağını düşünüyorlardı.

Fâtımîler de kendi içlerinde parçalıydılar. Kendi aralarında bir yandan mezhep içi kavgalarla meşgulken öte yandan vezirleri arasında sürekli bir iç çatışma yaşanıyordu.

Antakya`nın güneyinden Lübnan`ın güneyine uzanan hat üzerinde bulunan kalelerdeki Arap yöneticiler arasında bir hiyerarşi yoktu. Her kale yöneticisi, en yakınındaki kaleyi ele geçirmek için planlar yaparken hepsi Haçlılarla mücadele perspektifinden uzaktı.

Müslümanların dış düşmana karşı en diri, en savaşçı kesimini oluşturan Anadolu Selçukları, I. Haçlı Seferi`nin öncü dalgasını imha ederken ikinci ve asıl dalgasında Malatya çevresinde Müslüman ve Türk Danişmendlilerle uğraştıklarından başkentleri İznik`i Bizans-Haçlı ittifakına kaptırdılar, Anadolu`da Haçlılar karşısında büyük kayıplara uğradılar.

Haçlılar, Urfa önlerine gelirken Müslümanlar arasındaki ihtilaftan dolayı şehrin hâkimiyeti Ermeni Thoros`taydı. Thoros, şehrin anahtarını gönüllü olarak Haçlılara teslim etmiş, kızını da Haçlı reisi Baudouin ile evlendirmişti.  

Haçlılar, Antakya önlerine geldiklerinde Antakya valisi Yağısıyan, Halep`teki ihtilafları çözmekle meşgul olduğundan şehri onlara karşı savunmaya hazırlayamamıştı. Bu kahraman adam, gafil yakalandığından daha doğrusu ihtilafla enerji kaybettiğinden bir İslam şehrini Haçlılara teslim eden kişi konumuna düşmüştü.

Haçlılar, Antakya`yı ele geçirdikten sonra kendi aralarındaki ve Bizans`la problemleri etkisiz hâle getirip, Arap kalelerinin üzerinde bulunduğu Fâtımî-Selçuklu (Abbasî) hattından Kudüs`e inmiş, Fâtımî valisi bir süre önce Artuklularla savaşarak aldığı şehri, kendisinin ve ailesinin canının bağışlanması karşılığında, Haçlılara savaşsız teslim etmişti.

Kudüs, 2 Ekim 1187`de Selâhaddîn-i Eyyûbî liderliğinde fethedilmeden önce,

Irak Selçuklularının Musul Atabegi İmâdüddin Zengî, Musul ile Halep arasında bütünlük kurmuş, Musul çevresiyle Halep çevresi arasında kayda değer bir Müslüman birliği oluşturmuştu.

İmâdüddîn`in oğlu Nûreddin Mahmud, 1146`da Halep`e hâkim olduktan sonra, Türkmen ve Kürtleri etrafında toplamış; kendisini Suriye`de Müslümanların birliğine adamış, İmam Gazzâlî'nin etkisindeki ulemanın önderliğinde Müslümanlara karşı merhamet, küfre karşı şiddet, hem Müslümana hem kâfire adalet etrafında Haçlı işgaline karşı bir kurtuluş stratejisi oluşturmuştu.

Müslümanlar, Nûreddin Mahmud`un önderliğinde Suriye`de birleşmiş, Dımaşk, Şeyzer, Caber birliğe katılarak Haçlılara karşı büyük buluşma gerçekleştirilmiş, ardından Fâtımî Devleti`ne son verilerek İslam dünyasında Sünnî-Şii hilafet ikiliği bitirilmiş; Musul, bu birliğe kesin olarak katılarak İslam dünyası, İran`ın doğusundan Libya`nın batısına, Sivas`tan Yemen`e tek çatı altında buluşmuştu.

Nûreddin Mahmud`un 1174`teki vefatından sonra Halep ve Musul, birliğin dışına çıkmıştı. Ama Selâhaddîn, sabırla cehd edip onun Müslümanlara karşı merhamet, küfre karşı şiddet, hem Müslümana hem kafire adalet etrafında Haçlı işgaline karşı kurtuluş stratejisine sonuna kadar bağlı kalarak bu önemli yerleşimleri tekrar birliğin içine almıştı.

Kudüs, 2 Ekim 1187`de Selâhaddîn-i Eyyûbî liderliğinde fethedilmeden önce,

Haçlı birliği sarsılmış, Bizans`la Haçlı arasındaki güven hasar görmüştü.

Antakya Haçlıları sürekli bir iç çekişme içindeydiler.

Bizans`la Antakya Haçlıları arasında sürekli bir çekişme vardı.

Kudüs Haçlıları, kral seçemez duruma düşmüşlerdi. Kral ve idarecileri artık Hıristiyan değerlere bağlılık değil, kadınların aşk ve evlilikleri belirliyordu. Krallar, ne yakınlarına ne baronlara ne kontlara söz geçirebiliyordu. Batı`dan gelen yeni Haçlılar, Doğu Akdeniz`e yerleşmiş Haçlıların durumuna bakıp Kudüs`ü ziyaret ettikten sonra ülkelerine geri dönüyorlardı. Haçlı heybesi yırtılmış, Haçlı kılıçları olmasa da dilleri birbiri aleyhine işlemeye başlamıştı.

Kudüs, 2 Ekim 1187`de Selâhaddîn-i Eyyûbî liderliğinde fethedilirken,

Selâhaddîn`in has ordusu küçücüktü, tamı tamına 12 bin küsur mücahidden ibaretti.  Ama Selâhaddîn bir yanında Memlûk Türk askerler, Mısır Arapları; diğer yanında Hakkâri ve Erbil Kürtlerinin en savaşçı birlikleri ve onunla omuz omuza Nûreddin Mahmud`un yeğeni II. İmâdüddîn Zengî ve Erbil hâkimi Müzaffereddin Gökbörî gibi Türk emirler vardı. Fakih İsa el-Hakkârî gibi asker gibi giyinen ama başında fakih sarığı bulunan bir yiğit her tür vazifeye koşarken Fars diyarından Kâtip İmâdüddin el-İsfahânî ve Mısır diyarından Arap Kadı Fadıl ona danışmanlık yapıyorlardı. Ümmetin aklı, orada bütünleşmiş, bir olmuştu. Haşhaşîler bile Selâhaddîn`le uğraşmamaya söz vermiş, görünüşte bile olsa Haçlılara karşı mücadeleye katılmışlardı.

Özetle, Kudüs 1099`da istila edilirken Müslüman ümmeti Kudüs çevresinde ihtilafta, Hıristiyan ümmeti ittifakta idi.

Kudüs`ün 2 Ekim 1187 (27 Recep 583) Cuma günü Mirâc Gecesi`nde Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından fethedilirken Hıristiyan ümmeti ihtilafta, Müslüman ümmeti Kudüs çevresinde ittifaktaydı.

Kudüs`ün fetih gerçeği budur.