• DOLAR 32.332
  • EURO 35.079
  • ALTIN 2279.419
  • ...

Yerel yönetimlerin belirleneceği seçimlere sadece üç hafta var.

Yerel yönetim demek,

Musluğunuzdan akan su demektir.

Kapınızın önünün temizliği demektir.

Sizi sabah telaşında işinize, akşam yorgunluğunuzda evinize götürecek otobüsün durak saati demektir.

Siyasetle ilgili olsa da olmasa da herkes bir şekilde yerel seçimlerle ilgilidir.

Oysa siyaset hatipleri ne kadar maharetli olurlarsa olsunlar, meydanlar eski günlerde olduğu gibi hınca hınç dolmuyor.  

Halkta seçimlere karşı bir lakaytlık, bir kararsızlık vardır.

Bu tablo, sadece iletişim imkanlarının artması, televizyon ve internetin siyasi nutukları anında yayımlaması ile açıklanmaz.

Haydi, mitingleri bununla açıkladık, diyelim, ya kararsızlığı neyle açıklayacağız?

Vesayet zamanlarında siyaset, peş peşe pompalanan yalan manşetlerle, sanat değeri düşük, güldürüsü kahkaha boyutunda skeçlerle yıpratılırdı.

Şimdi o manşetler ve Levent Kırca ile özdeşleşen o skeçler tarihe karıştı. Ama siyaset, kendi kendini yıpratıyor.

Türkiye’de dürüst ve ilkeli siyaset, ne yazık ki ne sağa ne sola sığabilen belki “Menfaatin Solu”  denebilecek geleneksel CHP’lilik ile onun adeta kaburgasından doğma “Menfaatin Sağı” denebilecek geleneksel Sağa yeniliyor.

Siyasetçi, ne kadar dürüst ve ilkeli olursa olsun, oy kaygısını öne çıkardığı an, 20. yüzyılın bu kirli yapısı onun etrafını sarıyor, imajını fena hâlde bozuyor.

Siyasetçi ne kadar muhterem olursa olsun, halk, bu sürüngen yapının onun etrafını sardığını gördüğü an, tercih yapmakta güçlük çekiyor. “Ah dürüstlük!” diye iç çekiyor…

Türkiye seçmeni 28 Şubat’la birlikte o yapıya lanet okudu, onu siyaset çöplüğüne attı. Ama ne yazık ki yeterli önlem alınmayınca dürüst ve ilkeli siyaset, bir kez daha o lanetli yapının sisi dumanı içinde kayboluyor.

Seçim vaatlerine bakın, o yapının iki simge ismi Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel’in vaatlerini hiç aratmıyor:

Her gün bir ilan, şu kuruma şu kadar adam alınacak…

Vatandaş ilanları okudukça “Yine adamlarını alacaklar!” hakikatini seslendiriyor.
Bunun memlekete verdiği zararın haddi hesabı yok… Bürokrasiye kayrılarak alınmış bir yığın insanın toplamı eşittir çürümedir.

Dünya çok hassas günlerden geçiyor, gerçek anlamda yeni bir asrın eşiğinde duruyor.

Türkiye de bu hassasiyetin odağında bulunuyor, bu eşiği selametle geçmenin hesaplarını yapıyor.

Şu dünya hâlinde, bu ülke koşullarında kimsenin çürümeye göz yumma lüksü yok…

“Adalet, mülkün temelidir” denmiştir. Dürüstlük de adaletin temelidir. Dürüstlüğe hasret duyulan bir yerde kalkınma, yolunda gitmez.

Bugünün dünyasında kalkınmasını yönetemeyen bir ülke ayakta kalamaz.

Öyleyse;

 Bir beka sorunu, bir var olma kaygısı varsa ki vardır. Öncelikle dürüstlük inşa edilmeli ki adalet inşa olsun, adalet inşa olsun ki mülk ayakta kalsın… Aksi durumda dürüstlük hasretinin ahları mülkün temelini yakar ve Sünnetullahtır: Yanan, yıkılır.