• DOLAR 32.604
  • EURO 34.794
  • ALTIN 2488.601
  • ...
SON DAKİKA

Geçen haftaki analizde “Trump Hâlâ Bir Deli Mi?” ABD Başkanı Trump`ın dayandığı yapı ve hedefleri üzerinde durmuştuk.

O yazıda anlatılanlardan anlaşılacağı üzere ABD`deki manzaraya bakıldığında Trump, bir sürü değişiklikten sonra kendi “Savaş Kabinesi”ni kurmuş görünüyor.

Trump`ın geldiği nokta, içeride yapılanmasını tamamlamış da bundan sonra dışarıya yönelecekmiş gibi bir görünüm arz ediyor.

Bizim neslimiz “Her şeytanlığın altında Amerika var.” söylemiyle büyüdü. Bu söylem, sonradan “ABD, her şeytanlığı yapabilecek güçtedir” algısı için kullanıldı. Zihinlerde ABD`nin ne dilerse onu yapabileceğine dair bir izlenim oluşturuldu.

Sonra bu izlenim, pek çok dünya ülkesinin ama özellikle İslam ülkeleri hükümetlerinin ABD yanlısı politikalarını meşrulaştırmak için kullanıldı. “Her istediğini yapabilen” ABD`ye boyun eğmenin bir zorunluluk olduğu ima edildi. Hükümetlerin “her şeytanlığı yapan” ABD`nin her istediğini yapmaları, “her şeyi yapabilen” ABD karşısında “çaresizlik”le açıklandı.

Aradan geçen zamanda ABD, gerçekten her istediğini yapabildi mi?

ABD`nin planlarını gerçekleştirme konusunda en güçlü olduğu saha, içinde bulunduğu durumdan dolayı İslam dünyasıdır. ABD`nin İslam dünyasındaki durumu ise şudur:

ABD, Saddam Hüseyin gibi zalimliğinden dolayı halkı nezdinde zayıf düşmüş bir devlet başkanını devirdi ama Irak`ı istediği gibi dizayn edemedi.

ABD, Afganistan`ı yıktı ama istediği gibi kuramadı.

ABD, Pakistan`ı epey karıştırdı ama bölemedi.

ABD, Mısır`da darbe yapabildi ama Türkiye`de yapamadı.

Daha da önemlisi ABD, emperyalizm karşıtı İslamlaşmayı durduramadı; İslam dünyasında “Müslümana karşı şedit, ABD`ye itaatkâr” bir sözde “ılımlı İslam” inşa edemedi. “Bütün şeytanlıklarına” rağmen ABD, kendisini Müslümanlara sevdiremedi. Dolayısıyla ABD, İslam dünyasının tepesine gönlünce oturamadı.

ABD`nin dünyanın gerisindeki durumu ise daha da kötü:

ABD, II. Dünya Savaşı`ndan sonra dünya liderliğini devraldığı Avrupa`yı planlı olarak yıprattı ama Sovyetlerden sonra Rusya`nın yükselişini durduramadı.

ABD, dış planlarını gerçekleştirmeye çalışırken ekonomik bakımdan içeride zayıfladı, dışarıda ise Çin ekonomisini kontrol altına alamadı.

ABD`nin “dünyada her istediğini yapabilen güç olma” iddiasında olduğu bu süreçteki başarısızlıkları aynı zamanda Trump cephesinin hedeflerinin önündeki engelleri inşa etti.

Trump cephesi, her şeyden önce kendisi için “hedeflerini gerçekleştirebilir” imajı oluşturmak istiyor.

Trump cephesi, bunun için ABD`nin kendince dünyaya en iyi izah ettiği “nükleer silah” üzerinden İran ve Kuzey Kore ile uğraşmak istiyor.

Nitekim Trump, 1 Nisan`da yaptığı basın açıklamasında 2015 yılında İran ve ABD arasında imzalanan nükleer anlaşmasının iptali için senatodaki Cumhuriyetçilere bir kez daha çağrıda bulundu.

Trump`ın Kuzey Kore`ye karşı çabaları da devam ediyor. Onun “Savaş Kabinesi” denen yeni kabinesi bu işler üzerinde odaklanacak görünüyor.

ABD, bugüne kadar bütün düşmanlarını “çılgın gösterme” ve “yalnızlaştırma” üzerinden ürküttü; onlara geri adım attırdı ya da onları ortadan kaldırdı.

Kuzey Kore ile ilgili “çılgın gösterme” projesi tutmuş görünüyor. İran ile ilgili ise İslam dünyasında son dönemde yaşananlardan dolayı yalnızlaşmanın tamamlandığı düşünülebilir. Öte yandan “ittifak kurma”yı esas politika hâline getiren ABD`nin Kuzey Kore karşısında kendisine bağlı Güney Kore ve Japonya`yı müttefik olarak bulduğu biliniyor. İran konusunda ise Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri cephesi hazır kıtada duruyor.

Ama Trump`ı heveslendiren bu hâl bile ABD`ye söz konusu iki ülke konusunda mutlak bir başarı şansı vermiyor. Trump, biraz daha zorlayarak belki Kuzey Kore`yi dize getirebilir. Ama Kuzey Kore`nin teslim olmamasının Uzak Doğu`da neye yol açacağını kimse kestiremiyor. Saldırmayan bir Kuzey Kore`ye karşı “savaş” riskini kimse göze almıyor. Göze alsa da o bölgede oluşacak yeni denklemin ABD`nin işine yarayacağı meçhul…

İran konusunda da esasta Bernard Lewis tezlerine dayanan Trump Cephesi`nin İran karşıtlığı kendi açısından bir tutarsızlık barındırdığı gibi, hem ABD içinde hem Avrupa`da sıcak karşılanmıyor. ABD`deki geniş bir cephe ve Avrupa`nın neredeyse tamamı, Trump`ın İran`la yapılan anlaşmaları bozmasına karşı duruyor.

Suudi Arabistan`ın İran`a karşı savaşmasının bu ülke için sonuçları ne olacak? Suudi, İran`la savaş konusunda Mısır`a muhtaç. Mısır, İran`la neden savaşsın? Sorularına ikna edici cevaplar bulunamıyor.

İslam dünyası dışında ise Trump, müttefik edinmek istediği Rusya`yı durdurmayı “hedef” hâline getirmek durumunda kaldı.

Trump, Rusya karşısında ne yapabilir? Sorusunun cevabı da meçhul… Söz konusu Rusya olunca ABD`nin doğal müttefiki Avrupa`dır. Avrupa, bir yandan büyüyen Rusya`dan ürküyor. Öte yandan Rusya ile yapılacak bir savaş, Avrupa`yı II. Dünya Savaşı`ndan sonra artık bir kez daha ayağa kalkamayacak şekilde vurur. Dolayısıyla Avrupa, Trump cephesinin planlarına temkinli yaklaşıyor.

Çin konusunda da Trump cephesi bugüne kadar mesafe kat edemedi. Trump cephesi, ekonomik açıdan daha yeni gün yüzü gören Hint nüfusunu Çin`e karşı savaş gücü olarak kullanmak istiyor. Hintliler bunu niye istesin? Bir kez daha cevap yok.

ABD`nin bu saha sorunlarından daha büyük sorunu ise düşünsel tutukluğudur. ABD, bugüne kadar büyük bir düşünür yetiştiremedi. ABD, kendisine yol gösterecek bir ideoloji bulamadı. ABD, bu akıl tutulması içinde soluğu Siyonist Hıristiyanlık Evanjelizmde aldı. 

Evanjelizm, ABD`nin hem ahlaksal çöküntüsüne hem siyasi karanlığına çözüm öneriyor. Evanjelizmin ahlaksal çöküntüye çözüm projeleri önce Trump gibi liderlere takılıyor. Yakında The New York Times gazetesinde yayımlanan bir makalede anlatıldığı üzere Evanjelizm iyi bir Hıristiyan yetiştirmeyi vadederken Trump`ın günlük ahlak skandalları buna tam ters şeyler söylüyor. Evanjelizmin siyasi projeleri ise pek çok ABD`liyi ne ilgilendiriyor ne de bu projeler ABD`liler tarafından biliniyor. Neticede Trump cephesinin ortaya attıkları ete kemiğe bürünmüyor.

Böyle bir ortamda dünyanın bir süre daha genel bir barışı yaşaması durumunda sadece Trump değil, ABD de kesin olarak kaybedecektir. Ani bir savaşın olması durumunda ise sonuç ABD`nin genelinin göze alamayacağı kadar meçhul görünüyor.