• DOLAR 32.564
  • EURO 34.935
  • ALTIN 2426.092
  • ...

Çağın rol modeli Yahudi tüccar olunca olanı farklı göstermek, çağa hükmeden ahlaksızların ahlakı hâline geldi: Hakkı batıl diye göstermek… Batıla hak demek… Ahlakı ahlaksızlık olarak göstermek… Ahlaksızlığı ahlak diye sunmak… Fazlaca pişkinler doğrusu…

Ankara`da olduğum yıllarda beni en çok dehşete düşüren ve bugüne kadar sanırım bir iki kez daha yazdığım vakalardan biri, küçücük çocukların içkiye alıştırıldığını duymamdı.

Dindarlığın hızla yayıldığı bir süreçte, 28 Şubat ideolojisinin kendisini “Çağdaş” diye tanımlayan bir kesimde oluşturduğu, tiksintiyle iç içe dindarlık fobisi o kesimlerde akıl almaz davranış bozuklukları meydana getirmişti. Bu davranış bozukluklarını çocuklarına miras olarak bırakmak için çok kafa yoruyor, sürekli projeler üretiyorlar, ürettikleri ile de iftihar ediyorlardı.

Hafta sonu eğlencesi, doğum günü partisi, eğitim yılı sonu balosu adı altında her fırsatta çocukları örnek aldıkları kimi Batılıların dahi karşı çıkacağı ortamlara sokuyorlar. Bu rezalet durumları “Çağdaş” olmanın bir gereği olarak görüyor, buna karşı çıkanları kafadan “Gerici” diye fişliyorlardı. Oralarda görülen kimi “istenmeyen” durumlar için de bir tür “kaza” gözüyle bakıyor, o durumları gündem bile etmiyorlardı.

Bir tür sarhoşluk hâlindeydiler. Kendilerince bütün yaptıklarını çocukları “Gerici” olmasın diye yapıyorlardı.

Ama bir hâlleri daha vardı. Onu buluş, keşif gibi birbirlerine sunuyorlardı.

Ne olabilir bu keşifleri?

Dindarlaşmaları ihtimaline karşı küçücük çocukların içkiye alıştırılması.

Malum “İçki, kötülüklerin anasıdır.”  Oysa onlar içkiyi iyi de ne, ideal olarak gördükleri hâllerinin anası, güvencesi olarak görüyorlardı.

“Ben, bizimkini içkiye alıştırdım. Bundan sonra dinci olmasının imkânı yok. Size tavsiye ederim.” “Biz, senden önce yaptık, üstelik bara da götürdük.” “On yaşını bulmadan beni de annesini de geçecek ha!” sözleri Altındağ`da, Mamak`ta oturanların değil; Çankaya`da, Batıkent`te, Ümitköy`de kendilerini toplumun elit sınıfı olarak görenlerin dillerinden dökülüyordu ne yazık ki?

Eğitim onları dinlerine yabancılaştırmak için kurgulanmıştı, onlar da dinlerine yabancılaşmışlardı. Öyle ki onların öğretmen kesimi onları onaylıyor hatta bu işleri kimi zaman organize ediyordu.

Yedisine gelmemiş çocuklarına bile “Yudum yudum alışıyor” diyerek içki içirenler dahi varmış. Onlar, daha cesur, ideallerine daha bağlı sayılırdı!

Ne yazık ki kimsenin gücü bu sapkınların elinden çocuklarını almaya yetmezdi. Zira onlar ayrıcalıklı sınıftı. Hâlâ kendilerini öyle görüyorlar.

Genel kültür ortamı da onları hâlâ öyle görüyor, öyle tanıtıyor. Bunun için ölçüsüzleşiyorlar. Ahlaksızlığı ahlak diye tanıtmakla kalmayıp toplumun ahlak önderlerini yıpratma kampanyaları yürütüyorlar.

Fütursuzca saldırıyorlar, karalamak için sözlerin arasından cımbızla söz çekiyorlar.

Bir şehrin sarhoşları nasıl birbirlerini buluyorsa bu kampanyalarda da öyle birbirlerini buluyorlar.

Özenle takip ediyorlar. Hangi hoca toplumu daha çok etkiliyor, daha salih öğrenciler yetiştiriyorsa en çok ona saldırıyorlar. Bunların ağzına, basındaki sözcülerine bakarak kişi değerlendirmek felakettir.

Ahlaksızlık her çağda vardır. Kimi zaman ani zenginleşme, kimi zaman bütün değerlerini unutacak kadar yoksullaşma, kimi zaman eğitim sistemi, kimi zaman savaş ortamı, kimi zaman göç, kimi zaman musibetler, kimi zaman uzun süre musibetlerle karşılaşmamaktan kaynaklanan gaflet, ahlakı aşındıran sebepler arasında yer alabilir.

Ama bugüne kadar ahlak için sağlam inançtan, takvadan daha etkili bir koruyucu bulunmamıştır, bundan sonra da bulunamayacaktır.

Ahlaksızların inançlılara düşmanlık yapmayı “ahlak” edinmeleri de bundandır.