• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Bireyler toplumlar ve tabi ülkeler büyüdükçe, geliştikçe; genişleme ve yayılma ihtiyacı hissederler. Bir nevi “kabına sığmama” veya “kabuğunu kırma” durumu ortaya çıkıyor.
Burada önemli nokta şudur,

“Kabuğunu kırma” ile “kabına sığmama” kavramları usul ve netice olarak ayrıdır ve bunları birbirine karıştırmamak gerekir.

Kabuğunu kırmadan, kabına sığmadığını bilemezsin. Bu nedenle birey, toplum, ülke önce kabuğunu kıracak sonra kabına sığıp sığmadığına karar verecek.

Bazen öyle oluyor ki “ben artık kabıma sığmıyorum” diyenler bakıyorsunuz aslında daha kabuklarını kıramamışlar. Buna rağmen kaplarını aşmaya çalışıyorlar.
Ve sonuç iyi olmuyor. Ya da istenen şekilde olmuyor.

Bu ikisi arasındaki farkı anlatmak uzun gider. Bunun için özel usul vardır.

Aradaki farklara bir kaç örnek vermekle yetineceğiz.

“Kabuğunu kırmak” özle , “kabına sığmamak” cüsseyle alakalıdır.

Sırf cüsse büyüyünce “kabına sığmama” durumu oluyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan durum da “genişlemecilik veya yayılmacılık”oluyor.

Kabuğunu kırmanın sonucunda ortaya çıkan durum ise kendi özüyle ve dinamikleriyle ayağa kalkmaktır.

Buna göre kabına sığmama yatay genişlemeyi-yayılmayı, kabuğunu kırmak ise dikey yükselmeyi, ayakta durmayı ve örnekliği ifade eder.

Doğan kuşu kabuğunu önce kırar sonra kabına sığmayarak uçar. Dünyaya tepeden bakmaya başlar.

Kabuğunu kırmadan kabına sığmadığını düşünürse sadece kendi yumurtası içinde genişlemeye çalışır ki onun açısından kendi kendini kandırmak olur.

Dünyada siyasi, sosyal, ekonomik gelişmeler oluyor. Yeni güçlerin, aktörlerin ortaya çıkmasından söz ediliyor.

Hoş, güzel lakin burada ince noktaya dikkati çekmek istiyoruz.

Uluslararası güçlerin planları ile tabii seyir, doğal yasalar arasında farklı bir işleyiş söz konusudur.

Çünkü Uluslararası güçlerin çabası bu yeni güçlerin “Kabuklarını kırmak” yerine “kabına sığmama” Stratejisine mahkum ve mecbur olmaları yönündedir. Çünkü bu durum özünde zayıf ve yayılmalara, heyecanlara hatta çekişmelere sebep olur.

Nitekim İslam aleminde bazı ülkelere “kabına sığmama“ stratejisiyle bir ölçüde yayılma izni verilmiştir. Ancak bu strateji söz konusu ülkelerin içinde ve dışında ciddi sorunlara yol açmıştır.

Kabına sığmamak mevcut sınırları aşma arzusu şeklinde ortaya çıkar. Ama arka planda zihinsel, düşünsel, ahlaki, ilkesel manada kabuğu kırma durumu olmadığından bu durum sadece yayılmacı emeller şeklinde tezahür eder. Bu da farklı reflekslere, dirençlere sebep olur.

Kabuk kırıldığında varlık güçlü olur. Vücut bulma esastır.

Dünyada emperyalist emeller hiçbir zaman kabuğunu kırma stratejisi ile olmamıştır. Buna rağmen egemenler kendi sistemlerini “medeniyet, değerler” yönüyle pazarlamaya çalışmışlardır. Ama hakikat bu değildir. Sadece güçlü olmanın itmesiyle kaplarından taşıp yayılmacılık emellerine kapılmışlardır.

İslam aleminde güçlenmekte olan ülkeler aynı hataya düşmemelidir. Zira sırf güçlü olmak, kabuğunu kırmayı değil daha çok kabuğundan taşmayı telkin ediyor. Çünkü bu, daha kestirme ve pratik geliyor. Likiditesi alışkanlığı yüksek bir yöntemdir bu.
Lakin bunun kısa süre sonra donma ve kasvetli bir hal alma durumu kuvvetle muhtemeldir.

Bu nedenle dikkat etmek gerekir,

Önce kabuk kırılır ruh-öz ortaya çıkar, sonra bu ruh ve öz kuvvet kazanarak kabından taşar.

Bu da sınır ötesi olmaktan ziyade sinir ötesi oluyor.