KIZILELMA MI MEDENİYET ÜLKÜSÜ MÜ?
Kızılelma, Türk mitolojisinde “ona yaklaşıldıkça uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküleri simgeleyen” bir ifadedir.
“Kızıl”, Türk kültüründe değerli bir renktir; “elma” ise mistik bir yanı bulunan; bolluk, bereket, şifa kaynağı bir meyvedir.
Kızılelma efsanesi İstanbul’un Fethi’nden sonra yeniçeriler arasında yaygınlaşmıştır. Osmanlı'nın Avrupa’da fethetmeyi istediği önemli şehirler, “Kızılelma” olarak anılmıştır.
Bütün bu tanım ve izahlardan anlaşıldığı üzere Kızılelma Ülküsü daha çok fethi, askeri harekâtı ve zaferleri ifade ediyor. Devlet nizamında daha çok ordu birliğini ve dirliğini akla getiriyor.
Askerin savaş motivasyonu için ruh ve ideal olmazsa olmazdır.
Ancak “Medeniyet ülküsü” bundan ayrıdır. Nice ordular büyük askeri zaferler elde etmiş; ama sonra bu zaferler saman alevi gibi sönmüştür.
Medeniyet ülküsü ile askeri başarı her zaman paralel yürümeyebilir. Hatta bazen ters bile gidebilir. Çünkü askeri başarı bazen idealleri, kontrollü ve ölçülü gücü olumsuz etkileyebilir. Bunların her birisi de hedefleri sekteye uğratır; medeniyet tasavvurunu bozar.
Medeniyet tasavvuruna zarar veren hayati bir diğer husus da askeri başarının, siyasi ve ekonomik nüfuzun bir noktada “YAYILMACILIK” olarak algılanmasıdır.
Yayılmacılık algısı da medeniyet ülküsüne fena halde zarar verir. Çünkü bu durumda yapılan her şey menfi olarak karşılanır. Anakarada bulunan uç fikirler de bu algının oluşmasında ve pazarlanmasında önemli bir rol oynar.
Bu nedenle Hak Teâlâ “Görmüyorlar mı ki, biz yerin uçlarını törpüleyip duruyoruz…” (Rad:41) buyurur.
Medeniyet inşası ile askeri başarı arasındaki temel denge burada saklıdır. Çünkü askeri başarıların, uçları kışkırtma gibi riskli bir yönü de vardır. Hak Teâlâ, uçlarını törpülemedikçe hiçbir yapıya ve organizasyona medeniyet inşa etme güç ve kabiliyetini vermez.
Dünyanın merkezi uçsuzdur. Sadece feleği vardır. Herkesi Hakk’ın feleğinde döndürür. Uçlar, köşeler yörüngeyi bozar; tekerleğin dönmesini engeller.
Milletler, devletler kendi içlerinde uçları törpüledikçe tekerlekleri hızlı döner. Yayılmacı olmazlar; bilakis hızla ve güvenle yol alırlar. Ülküleri bir ve bütün olur. Aksi takdirde tökezlerler.
Askeri başarılar, uçların zaferleri kendilerine mal etmesiyle “yayılmacılık ve işgal” niteliği kazanmaya başlar. Bu askeri başarıları da diğer uçları kışkırtır. Binaenaleyh askeri bir zafer uçları törpülediği ölçüde medeniyete araç olur.
Kazanılan askeri, siyasi, iktisadi başarılar uçları törpülemediği sürece huzur ve refahı, hak ve adaleti temin edemez, dolayısıyla medeniyeti inşa aracı da olamaz.
Buna göre bir ülkenin askeri başarıları kendi içinde veya dışında uç fikirlerin kendisine karşı çıkmasına yol açıyorsa kim ne derse desin bu askeri başarılar çevrede “yayılmacılık” olarak algılanır.
İslam âleminde “MERKEZ GÜÇ BOŞLUĞU” en önemli sorundur.
Merkez güç olmadan kazanılan her başarının, atılan her adımın içte veya dışta uçları kışkırtma ve harekete geçirme riski vardır.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Kızıldeniz ve Arap körfezindeki etkinliği içte ve dışta uçları törpüleyebildiği ölçüde medeniyet namına bir başarı olur. Haneye artı olarak yazılır.
Osmanlıcılık, Türkçülük, Şiilik ve Farsçılık Arap dünyasının önemli bir kısmında “uç” olarak görülüyor.
Bu uçlar Arap dünyasında bölgesel, etnik, ulusal uçların kışkırtılmasına sebep oluyor.
Bu da Türkiye ile Arap dünyası arasında güçlü, derin, samimi ve kardeş ilişkilerin kurulmasına engel oluyor.
Nitekim bazı Arap ülkelerinin Türkiye’ye karşı hasmane tavırları da bu uçlardan besleniyor.
İslam âlemi merkez güç sorununu çözmedikçe her genişleme bir yayılmacılık olarak vasıflandırılıp pazarlanacaktır.
Merkez güç olmanın sırrı ve şifresi uçların törpülenmesinde saklıdır.
Anakara uçsuz olursa, bucaksız olur. Her yer onun olur.
Kızılelma, bir yerde topraklarının uçsuz bucaksız olmasını ister.
Medeniyet ise karanın, toplumun ve milletlerin uçsuz bucaksız olmasını esas alır.
Ve bu ikisi birlikte olursa herkes istediğini alır.