Bedevinin biri kendi köyünden edepli namuskar bir kadınla evlendi. Çok geçmeden kendi ailesi ile eşinin ailesi arasında bir kavga çıktı ve eşinin ailesinden biri vurularak öldürüldü. Köyün ileri gelenleri bu bedevinin içlerinde olduğu bir grup şahısların köyü terk etmelerine karar verdiler.
Adam çar naçar pılını pırtını topladı ve başka bir kabilenin yanına taşındı. Yeni taşındığı kabilenin şeyhiyle iyi ilişkiler kuran bedevi; kabilenin maslahatına olan işler için de yardımcı oluyor, katkı sağlıyordu.
Derken bir gün kabilenin şeyhi bu bedevinin evini ziyarete gitti. Şeyh, bedevinin hanımını görür görmez güzelliğine meftun oldu ve bu kadına sahip olmak için şeytani bir plan hazırladı.
Bedevinin de içinde olduğu bir grup adamı bir haftalık bir iş için uzak bir yere gönderdi.
Şeyh, kendisini aptala çeviren şehvetini dindirmek için bir gece kadının kapısını çaldı. Kadın, “Kim o?” diye seslendi.
Şeyh: “Benim, köyün şeyhiyim. Senle bu geceyi geçirmeme müsaade etmeni istiyorum” dedi. Kadın kapının arkasından ona şöyle seslendi: “Evet, buna bir mani yok, ancak sana soracağım bir sorunun cevabını doğru olarak vermen şartıyla.” Şeyh biraz umutlandı ve “Hadi sor bakalım” dedi.
Kadın: “Etin kokmaması için onu tuzlarız. Peki, tuz kokunca ne yapılması gerek”? dedi.
Şeyh, “Tamam, yarın gece sana bu cevapla gelirim” deyip evine döndü.
Sabah olur olmaz kabilenin akıl ve hikmet ehli şahıslarını topladı ve bu sorunun cevabını bulmalarını istedi.
Toplantıya katılanlardan bazılarının verdiği cevaplar pek ikna edici olmadı. İçlerinden hikmet ehli bir zat, herkes evlerine gidince Şeyh ile baş başa kaldı ona şöyle dedi: “Bu soruyu sana kim sordu?” Şeyh Kem küm ettikten sonra “Sen soranı ne yapacaksın, cevabını biliyorsan söyle” dedi.
Hikmet ehli zat, gülümsedi ve şöyle dedi: “Bunu sana soran kişi, senin kendisine iyilikte bulunduğun ama onu hayal kırıklığına uğrattığın biri olmalı. Bu kişi bilgili ve de ahlâklı biri olmalı. O, seni reddederek öfkeni üzerine çekmek istemiyor. Fakat kabul ederek kendi edebini ve dindarlığını da lekelemek istemiyor. Bunu diyen kişi, seninle düşman olmak istemiyor. O, senin kalbine sesleniyor ve bulunduğun konumla yaptıklarının uyuşmadığını anlatmaya çalışıyor.
Bu kimsenin bir kadın olabileceğini düşünüyorum ki o namusunu korumaya ve seni bir gürültü patırtı olmadan haram işlemekten vazgeçirmeye çalışıyor.
O diyor ki, şimdi kabilenden birisi kötülük edecek olsa, sen kabile şefi ve yöneticisi sıfatıyla onu hizaya getirirsin. Fakat sen kendin bozulursan kim seni düzeltecek?
Bu söz aynı zamanda şairin şu beytinin de farklı bir tefsiri ve yorumudur:
Ey memleketin tuzu, siz ilim ehli olanlar
Siz de bozulursanız, yapılacak bir şey kalmadı demek. Artık pek yakında kıyamet kopar.”
Bu salih adamın dediklerine kulak veren kabile şeyhi, bu hikmet ehli zata teşekkür ettikten sonra yaptığına pişmanlık duydu ve Allah’a istiğfarda bulundu.
Bugün ilim ehli denilenler maalesef görevlerini bihakkın yapmamaktadırlar. Görevlerini yapmak istediklerinde yönetimlerin ve iktidarların tepkilerini hesap ediyor ve dolayısıyla zulme ve kötülüğe sessizlikleriyle onay veriyorlar.
Geçen hafta Mısır’da Ezher Üniversitesinin Gazze gündemi taşıyan bir yazısı yayınlandıktan hemen sonra kaldırıldı, geri alındı. Bir toplum ve devlette yönetim her şey ise o toplum hiçbir şey değildir. Batı ülkelerindeki bazı sivil toplumların Gazze tepkilerini izleyince utanıyor insan. Sanki güneş batıdan doğacak haberi tecelli ediyor.